Çok özür dileriz, soğuk içileceğinden haberimiz yoktu diyen kumsal müdavimlerine cevaben aralıksız bağırmaya devam eden minik midilli, manejdeki son turuna başlamaya hazır görünüyordu.
Durumdan haberdar olmayan bazı ajanlar kodları çöze dursunlar, çiğnemediğimiz sakızları toplamak üzere örgütlenmiş duvar boyacılarının en az yarısı, gülerek nereden uzaklaşıyorlardı?
Sonunda o gün gelmişti işte. Bestelemediğim ne kadar şarkı varsa, hepsini unutmaya hazırım dedi cadaloz kurye. Motorunun ön lastiğinden kaçan havadan haberi varmış gibi yapıyordu. Umarsızca.
Bilmiyordu ki asıl kaçan, başka bir lastiğin döndürdüğü pervaneye aşık, humuslu topraklarda yaşamayı beceremeyen köylülerdi. Efendi gibi davranmaları beklenirken, onlar iyiden iyiye rekor üstüne rekor kırıyorlardı.
Günlerce kapalı kalmış bir salon dolusu sinema severin masmavi hıçkırıkları duyulmaya başlandığında, her şey için çok geç olabilir. Ancak bir avuç mısır patlağını zamanında yetiştirebilirsek, belki bir sonraki filme önden ve ortalardan yer bulabiliriz.
Bunu dediğini inkar etmiyordu tabi ama üzerinden çok zaman geçmişti. Unuttuklarımı bana hatırlatın ki, banyo yaparken böyle kazalar yaşanmasın tekrar diye ekledi boş gözlerle.
Ne kadar üzgün olursa olsun faydası da yoktu. Ayrıca, geldiği noktadan ardında bıraktığı geniş ovalara bakmaya utanmayan sivri kuyruklu tavşanlardan öğrenecek değiliz diye tutturmuştu, neyi öğreneceğini unutarak...
İşte sevgili kadim dostum Benjamin, bana sormuştun ya, son giydiğim gömlekleri kim ütüledi diye. Bildiğim kadarıyla o gömlekleri üst katta oturan zavallı bir emekli coğrafya öğretmeninin elinde gördüğümü sana söylemem için, bana teklif edilenleri bir bilseydin, kırmızı kazağını asla çıkarmazdın emin ol.
Sana şu kadarını söyleyeyim. Ben bile gördüğüm plastik tabakları unutmaya başladım artık. Sayabildiğim kadarını yıkadığım halde gelecek için bir birikim yapmak istemiyorum aslında.
Aklımdan geçen bir rakam var tabi ama bunu söylersem, geride kalacak bisikletler, arayı kapatmak için tek pedal çevirmeden geçtikleri o yosunlu kavşaktan, fazladan 10 kez daha geçmek isteyebilirler. Ki ben de bundan korkuyorum zaten.
Korkma be! dediğini duyar gibi yapmayacağım sevgili Benjamin. Aksine, sana aldığım dondurmayı, bakkala geri vermek zorunda kaldığım günü hatırla... Ne gündü değil mi? Çarşamba bile pazara çıkmış, son kalan saatlerini kitap okuyarak değerlendirmeye çalışıyordu.
Yatırım kanalları tıkanmış bir borsa simsarından öğrendiğim şu kısa tekerlemedeki gibi yapmaya çalış. Tik tak...
Gördüğüm bütün sarışın kadınlar bir gün aynı yöne bakmasın diye hazırladığım kanunlar bile bu durumu gizlemeye yetmez. Biliyorum. Ama ne var ki, ben bile burnumdaki ince sızıdan bir şeyler öğrendim sanıyorum.
Sokaktaki adam ne yapıyor bugünlerde? Hiç bilmediği bir metro durağından aktarma yapacak hale geldiyse durum ciddiyetini koruyor diyebilir miyiz?
Ben yurt dışından gelen epostaları bu yüzden açmıyorum işte.
Ama altını çizerek tekrar söylemem gereken bir şey varsa, soğuk içtiğin her meşrubat, ikinci kez boğazını yakmayacaktır. Güven bana...
Benjamin. Beni tanırsın.