4 Aralık 2013 Çarşamba

Cem'i Cümle

Ey cemaat!

Nedir bu cemaat yahu!

Yanlışım varsa düzeltin. Bildiğim kadarıyla, aynı camiye devam eden ya da aynı imamın arkasında saf tutan insanlar topluluğu demektir. Hatta cami kelimesine de kaynak oluşturur, toplaşma yeri anlamında.

Ne için? Niye toplanıyor bu insanlar?

İslam, yine bildiğim kadarıyla, Yaratan ile kulun direkt irtibat halinde olduğu, arada diğer semavi dinlerde olduğu gibi herhangi bir ruhban sınıfının olmadığı, hatta yasaklandığı bir dindir. Yani kişiler, başka bir kişinin izni, otoritesi, vs. olmadan kendi inanç dünyalarıyla baş başadır.

Tek ve en üstün İslam kaynağı olan Kur'an'da, bir kişi, İslam'a inanıp inanmamakta serbest olduğu gibi, kendisinden beklenen ibadetleri yapıp yapmamakta da özgür bırakılmış, hesap günü, her bir bireyin kendi yapıp ettiklerinden (ya da yapmadıklarından) sorumlu tutulacağı, her vesileyle altı çizilerek aktarılmıştır.

Söz konusu ibadetlerden biri olan namaz, diğerlerinde olduğu gibi yine kişinin kendi inisiyatifine bırakılmış, doğru yönde, temiz bir mekanda, doğru yöntemlerle uygulanması yeterli görülmüştür. Ancak, yardımlaşmak, birlikte olmak vb. sosyal etkileri açısından haftanın bir günü, vakit namazlarından en az birinin, beraber yaşanılan toplulukla birlikte kılınması, İslam'ın ilk zamanından bu yana adet haline getirilmiştir.

Böylelikle nesiller arasında İslam öğretisinin de aktarılması mümkün olmuştur.

Böyle masum değerlendirince "cemaat" hiç de örgütlenme gibi görünmüyor değil mi?

Peki biz son günlerde her iki lafın biride duymaya başladığımız, nasıl bir cemaat ile karşı karşıyayız ki, vaktiyle MGK toplantılarına bile konu olmuş?

Gaz ve toz bulutuna kadar gitmeye gerek yok ama, işin başı, dini siyasete konu ederek kendisine fayda sağlamayı adet edinmiş herkes için geçerli yöntem: Öncelikle aradaki tek en güçlü bağı kırmaktır. "Kur'an'ı orijinal dilinden okumazsan hiç bir şey anlamazsın", "Arapçasını okumazsan geçerli olmaz"...

Oku!

Bırakınız satır aralarında aktarılan mesajları algılamayı, başka bir dilde yazılmış herhangi bir kitabı en yalın haliyle anlayarak okuyabilmek için, o dili ne seviyede öğrenmek gerekir? Bu ne kadar zaman alır?

Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz...

6 yaşından itibaren, aman çocuklarımız dinini doğru öğrensin diyerek gönderilen kurslarda, herhangi bir pedagojik formasyondan uzak (üstelik kim bilir nelere daha yakın) koşullarda, soyut düşüncenin henüz gelişmediği beyinlere kazınan elif, ba, lam, mim'in kime ne faydası var?

Faydası şu, büyüdüğünde de kolaylıkla maniple edebileceğin, bunu yap, bunu yapma diyebileceğin yığınları en başından yetiştirebiliyor olmak... Üç aylık yaz kursunda çocuk Arapça öğrenmiş mi, kitabı doğru düzgün okuyabiliyor mu, okuduğunu anlayabiliyor mu, anladığını yorumlayabiliyor mu, kimsenin derdi değil...

Hatta zaman içinde bu eğitimi almış insanların, ikinci nesil çocuklarının yönelimlerini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Hele ki bir de bu ikinci neslin bir şekilde hukuk, idari bilimler, vb fakültelerde okuyabilmesinin yolunu açarsan, (değil mi İmam-Hatip Okulları mezunları branşları olan ilahiyat fakülteleri yerine bir çok değişik fakültelere yerleşmeye, "eğitim birliği" kisvesiyle hak kazanmadı mı) çok değil 5-10 yıl içinde en alttan kamu kurumlarında kadrolaşmaya başlayan cemaat mensupları, bir 10-15 yıl sonra yüksek kademelere gelecek, yönetim ve uygulamalarda kilit noktaları ele geçirecektir (ki kopan fırtınalar da bu yüzdendir). İşte o zaman tadından yenmez...

Şimdi soru şu:

Böyle bir yapılanmanın amacı ne olabilir?

Ulvi duyarlılıklarla hizmet peşinde olduklarını düşünebilir miyiz (hala)?

Yazık ki siyasetin içinde din unsurlarının kullanılmasına izin verdiğimiz sürece bu ve benzeri kadrolar hep olacak. Üstelik bu kadrolardan ya da kadrolar arası çatışmalardan medet umanlar, hiç olmasını istemeyeceğiniz kanatlardan da çıkacak. Belki de en vahim olan, televizyonlarda tartışıldıkça, bir yandan meşrulaşacaklar da...

Belki de hep bir ağızdan bağırmamız gereken yeni bir slogan bulmalıyız...