28 Ocak 2013 Pazartesi

İstifa(de)

Bizde spor ve futbol özdeşleştiği için böyle söylüyorum, keşke siyasetçilerimiz de gerekli durumlarda spor yöneticilerimiz gibi istifa etmeyi bilseler...

Oysa bizim siyasetçilerimiz istifade etmeyi tercih ediyorlar.

Hatırlayan var mı? Bir Erdal İnönü geçti Türk siyaset hayatından... Kendi adıma, güler yüzü, alışılmışın dışında tepkileri ve kocaman eliyle selam vermesi yer etmiş zihnimde. Bağlı kadrolarının da partiye gönül verenlerin de tam anlam veremediği davranışlarından biri de gerekli gördüğünde istifa etmeyi bilmesiydi merhumu diğerlerinden ayıran...

Bu durumu, benden bu kadar, sıkıştığımda giderim vb. algılamamak lazım. Belki komik bir benzetme olacak ama, filmlerde sıkça şahit olduğumuz bir durumu hatırlatmak istiyorum. "Kardeşinle ilgili davaya bakamazsın", "rozetinle silahını soruşturma bitene kadar teslim etmen gerekiyor"... Bu sözlerin altında, normalde uysalar da uymasalar da Amerikan film endüstrisinin ihraç ettiği bazı değerler var. Baktığınız zaman da gayet makul görünüyor.

Mesele esas itibariyle, adli olsun olmasın, süre giden bir araştırmanın içinde taraf olabilecek kişilerin, yapılan araştırmayı etki edemeyecekleri bir pozisyona getirmek. Bu konuda yorum, lobi faaliyeti vs gibi etkilerinden uzaklaştırmak.

Tıpkı ileri örneklerinde, delilleri karartma ve kaçma şüphelerinden dolayı "zanlı"ların göz altında tutulabilmesi gibi...

Bizde durum nedir?

Bırakınız istifa etmesini, görevine ara verilmesini, haklarında açılmak üzere bekleyen araştırma, soruşturma, dava bulunan siyasetçilerimiz var. Neyi bekliyor? Milletvekilliklerinin sona ermesini... Neden? Dokunulmazlıkları var...

Dokunulmazlık ne işe yarar? Siyaset yapanların, yani senin benim adıma toplumun ihtiyaçlarını ayrım gözetmeksizin yerine getirmek için, yasal çerçeveler içinde fikir üreten, eylem planlayan ve bu eylemleri uygulamaya koyan kişilerin, "görevlerini" aksatmadan yapabilmeleri için, karşılaşabilecekleri hukuki problemleri ötelemeye...

Bütün hukuki problemleri mi?

Maalesef kuvvetler ayrılığının kurgusu doğru yapılandırılmadığı için, aslında olmaması gerekirken, tıpkı maaşlarını da başka hiç bir sektörde olamadığı şekilde kendilerinin belirleyebilmesinde olduğu gibi, cezai yaptırımlar konusunda da karar merkezi olarak kendilerinden başka bir makam olmamasından dolayı; EVET!

Örnekse, yılda bilmem şu kadar kez el kaldırmak için oturumlara katılmaktan başka bir fonksiyonu olmayan bir kişi, bir trafik kazası yapar da birinin ölümüne sebebiyet verirse, bir sonraki seçimlerde seçilemeyene kadar beklenmesi gerekiyor... Tabi hayal gücünüzü zorlayan "suç" unsurları söz konusu olunca, "ölüme sebebiyet vermek" bile masum kalabiliyor...

Baştan beri siyasetçi diyerek genelleme yapıyorum değil mi? Herhangi bir siyasi partiye yönelik yazmadım yani... Bu da düşündürücü...

"Daha sonra tekrar gelebilmek için şimdi gidiyoruz". Kimin söylediğini bilmiyorum ama bugün çalışırken açık duran haber kanalında spor haberleri verilirken kulağımda kalan bu...

Sevgiler.

25 Ocak 2013 Cuma

Yasa Dışı Uyuşturucu

Yok yanlışlıkla yazmış değilim... Hayatımızda bir yasa dışı uyuşturucular var, bir de yasal uyuşturucular...

Yasa dışı olanları mozaiklemeden burada sıralamak mümkün değil ama o zaman da adlarını yazmanın bir anlamı kalmıyor. Madde diyelim en iyisi...

Bir insan niye maddeye ihtiyaç duyar? Konunun uzmanı değilim ama muhtemelen gerçeklikten uzaklaşmak, kendi dünyasında bir süre de olsa mutluluğu yaşayabilmek için olabilir. Belki de sırf "havalı" olduğu için. Böyle yazarak olumsuz bir davranışı övmek gibi bir niyetim yok doğal olarak. Gayet net işte: "gerçeklikten uzaklaşmak" amaç...

Kişi gerçeklikten uzaklaştığı ölçüde, zaman içinde bu durumu zihninde normalleştirerek, giderek ağır şizofrenik bir vakaya dönüşebilir. Çok ince bir çizgiyle ayrılmıyor mu zaten toplum tarafından aklı başında olarak görülmek ile delirmiş olmanın sınırları... Hem de nereden baktığına göre değişebilir bir şekilde...

Askerlik görevimi yerine getirirken şahit olduğum gerçeklerden biriydi, bıçkın delikanlıların, poz yapmak, sorumluluklardan kaçmak ve "işi bilicen işe gitmiycen" edasıyla, revirde "madde bağımlısıyım" demeleri... Böyle olunca (şimdi aklıma gelmedi adı ama siz anladınız), dizilerdeki delikanlılara biraz daha yakın hissediyorlardı belki. Hem her daim kızgın olmalarının da yolu açılmış oluyordu.

Bugün ajanslardan düşen haberlerin biri de, 40'a yakın ünlünün madde kullanımı ve ilgili yapılanmanın içinde yer almaları "iddiasıyla" göz altına alınmalarıydı.

Burada bir parantez açıp, bazı kanalların haberi "40'a yakın ünlü" ibaresiyle, bazılarının da oynadıkları dizilerden vs görüntüleri eşliğinde neredeyse tam listeyi açık adlarıyla vermelerinin düşündürücü olduğunu söylemem gerek. Bu ikincisini yapan kanalların logolarına bakınca da, neler oluyor, neyin operasyonu başlatıldı demekten de alamıyor kendini insan. Hele ki diğer operasyonlar sıcaklığını korurken...

Söz konusu kişileri (eğer doğruysa) madde kullanmaya iten faktörleri görmezden gelerek yaftalamak, tabi ki de işin en kolay yolu.

Kurulu sistemin ihtiyaçları doğrultusunda kariyerine en yukarıdan başlayıp, popüler olmayı da, çok para kazanmayı da çok genç yaşta deneyimleyen ve belki de bunu kaldıramayan genç insanların çareyi yanlış yollarda aramaları kadar doğal bir şey olabilir mi?

Büyük büyük ağabeyleri, ablaları eriyen burunlarına zırt pırt estetik ameliyat yaptırırken hem de...

"Ama o daha çok küçük, yazık ona" şeklinde de bakmıyorum tabi ki. Hele ki reşit olup belli sorumlulukları üstenebilir akli melekelere sahiplerse... Durun biraz... Yoksa değiller mi?..

Çok acımasız bir dünyada yaşıyoruz. Akli melekelerimiz de o kadar kırılganlaştı ki...

Değil mi ki boş gözlerle TV karşısında saatlerimizi geçiriyoruz. Hem de sigarası mozaiklenmiş katillerin kullandıkları silahların her türden detayını görüp (bir süre sonra) gizliden özenerek...

Değil mi ki facebook vs ne kadar sanal sosyal medya ortamı varsa, paylaştığımız her fotoğrafın, her çalıntı ya da zorlama aforizmanın, mutlu ve başarılı olduğumuz her anın, çevremiz tarafından beğenilmiş olmasını bekliyoruz göz ucuyla...

E işte... Buyrun! Yasal uyuşturucu...

Daha güzel bir yolu olmalı bütün bunların...

Sevgiler.


Senin de hakların var

Vatandaşlık haklarını okuyorum:

Konuşmana gerek yok biz ifadeni hazırladık zaten.

İmzalamanı sağlayacak yöntemlerimiz de mevcuttur.

Avukatın da yan hücrede yani telefon etmene gerek yok.

Eğer suçsuzsan mahkeme senin için bir suç uyduracaktır.

İstediğimiz cezayı alana kadar mahkemeye çıkmakta özgürsün.

Sattığımız ya da yaktığımız yerleri korumaya çalıştığın sürece bu böyle devam edecek.

Senden önce aynı akıbete uğrayanlardan ders almadıysan, bu senin problemin.

Vergini ödüyor olman zeka düzeyini gösteriyor.

Düşünmek yerine çalsaydın bunlar başına gelmezdi.

Çalabildiğini, yaktığımız yerlerden açılan alanlarda yapılan rezidanslardan alarak kanıtlayabilirsen, ya da yalandan da olsa bizim gibi görünmeyi becerebilirsen, hakkında hafifletici unsur olarak değerlendirebiliriz.

Paran yoksa borçlanabilirsin, biz de işimize bakarız.

Bunlar senin için lüksse ve kömür ya da makarnaya tav olduysan, sakın seçimlerinden dolayı hayıflanma, artık çok geç.

Her aile 4-5 çocuk yapmaya başladığında, oyuna da ihtiyacımız olmayacak.

100 milyonu aştığımızda, %10 barajını geçemiyor olacaksınız.

Ama zaten padişahımız efendimiz oy vermeyi de kaldırmış olacak.

Sakın ola ki teröristlerden medet umma, hepsi içeride. Eskiden terör yapanları çıkartıp onlara yer açtık.

İçeriden çıkarttıklarımızın ya da dağdan topladıklarımızın, komşularımızı karıştırmaları bizi bağlamaz, bu savaşı biz çıkartmadık. Ama barışı da sevmiyoruz.

Okuduklarımı anladıysan milli eğitimde daha çok işimiz var demektir.

23 Ocak 2013 Çarşamba

S.A.V.


Yine bir döngü, hatırlamak ve hatırlatmak için. Kutlamak ve şükretmek için. Hangi takvimi kullandığımızın yine bir önemi yok... Önemli olan, (aslında unutmayacağımız sıklıkta) bize iletilen yolun neresinde olduğumuzun hesaplaşmasını yapabilmek.

Yüzeyde kalan ve zihnimizi meşgul eden gündelik sıkıntılar, çoğunlukla derinlerdeki meselelerle olan irtibatımızı zayıflatıyor ya da hepten kopartıyor. Bugün de, popüler tabiriyle "kişisel ajandamızda", "doğru düzgün yaşamak" ile ilgili, tutum ve davranışlarımızı gözden geçirmek için bir hatırlatıcı olmalıdır.

Bu bakış açısının nereye gideceği aşağı yukarı belli olduktan sonra, başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.

Günün önemli olayı, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) kutlu doğumu, yani Mevlid Kandili.

Bir şey dikkatinizi çekti mi ?

İsterseniz biraz zaman ayırıp araştırabilirsiniz. Karşılaşacağınız kaynakların çok büyük bir bölümünde, yukarıdaki ibare, "Hz. Muhammed (s.a.v)'in" şeklinde geçer... Peki açarak yazalım; Hazret-i Muhammed Sallâllahü Aleyhi Vesellem (Allah'ın rahmeti ve selamı üzerine olsun)... Kendisine duyulan sevgi ve saygıdan kaynaklı bir iyi niyet temennisi... Üstelik yalnızca onun için kullanılan bir ibare. Kendisinden önceki tüm peygamberler için (a.s.), yani Aleyhimüsselam, yani "Allah onlara selam etsin" kullanılıyor.

Şahsen aksi belirtilmediği sürece bir şeyin nasıl yapıldığı ile ilgili olarak, bana daha doğru gelen uygulamaları tercih ediyorum. Ancak burada şekilden öte, (kabul edilebilir ama şık olmayan) bir Türkçe hatası da yapılıyor. Düzeltmek de çok zor değil...

Bu detayda bakıldığı zaman da, diğer tüm temenni, istek ve duaların, "anlamadığımız" bir dilde yapılmasından dolayı olası yanlış uygulamalarının vereceği rahatsızlıkları nereye koyacağız...

Sevgili Levent Kazak'ın kulakları çınlasın, Neredesin Firuze filminde geçen ve benim çok beğendiğim bir yaklaşımı var. "Sen Allah ile konuşursan, buna dua denir. Allah seninle konuşuyorsa buna şizofreni diyoruz." Çok doğru değil mi?..

Bu gece kendi dilinizde konuşun onunla... Onun tavsiyelerini okurken de anladığınızdan emin olun...

Sevgiler.