tag:blogger.com,1999:blog-35571572609507886712024-03-14T04:05:28.756+03:00Taammüden AşkParalel ve Kesişen Düşüncelerin Yeni GeometrisiBurak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comBlogger102125tag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-14580142883760545702023-02-25T23:32:00.003+03:002023-02-25T23:32:59.020+03:0001 Esas Deprem - Çuvaldız (solo)<p>-- Müzik --</p><p>Katma değerli sohbetlere hoş geldiniz. Ben Burak Bakış. Bu seride kendi deneyimlerimden hareketle, olan bitene ya da bir türlü olamayana dair görüş ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunu yaparken içinizden en az bir kişiye katkı sağlayabilirsem, aracıma ulaşmış sayacağım kendimi. </p><p>İlk bölüm konusu deprem. Buyursunlar…</p><p>-- Müzik --</p><p>Bir haftanın sonunda beni etki altında bırakan her şeyi kapattım. Televizyon zaten kapalı aylardır. Çok acil bir şey olmadıkça da kapalı duruyor. Sosyal medyanın da böyle zamanlarda tadı kaçıyor her şeyde olduğu gibi.</p><p>Hemen en başta söylemekte fayda var, ben ne bir sosyoloğum, ne de az sonra dile getireceğim konularda bir araştırmam var. Ayrıca anlatacaklarım sadece benim bildiğim şeyler de değil. Sadece birbirinden uzak görünen konuları birleştirip değerlendirmeye çalışıyorum…</p><p>Son yaşananlardan sonra, ne yapabilirim, ne yapmalıyım diye düşünürken, meselelerin kaynağında ne var sorusuyla meşgul olmaya başladım. Nedir bütün bu yaşadıklarımızın sebebi, nereden başladı?</p><p>En son Kahramanmaraş ve çevresinde yaşanan deprem felaketi sonrası, bütün açık oturum, söyleşi programlarında dile getirilen liyakatsizlik, organizasyon bozukluğu ve sair altı çizilen yanlışlıkların bir sebebi olmalıydı.</p><p>Gördüğüm ve bence yanlış uygulanan pek çok şeyin kaynağının, ahlaki gerileme, hatta çöküş olduğu sonucuna vardım diyebilirim.</p><p>Peki bu çöküşün kaynağı ne?</p><p>Eski Türk filmlerinde, kurgusal da olsa bir nahiflik, karşılıklı saygı ve nezaket vardı. Çocukluğumdan hatırladığım insan ilişkileri, pazarlıksız, güler yüzlü, sevecen bir şekilde ilerlerdi. Tek kanal siyah beyaz televizyonumuzdan heyecanla Kaptan Cousteau belgeselleri izler, elimizde kağıt kalem, bir kelime bir işlem çözmeye çalışırdık…</p><p>Peki ne değişti? Elbette pek çok şey değişti. Hem de hiç fark ettirmeden. </p><p>Biri çıktı, “benim memurum işini bilir” dedi mesela. Ardından o dönemde açılan özel televizyonlar, radyolar bir başka dilden konuşmaya başladılar bizimle. Daha önceleri belli bir nezaket içinde davranırken, birinci tekil şahıs kullanmaya başlayıp “puanları topla, hediyeni kap!” senli benli bir iletişime geçtiler. Ya da bültenlerde “kafası koptu, feci şekilde can verdi” gibi pornografik sözlere, kırmızı daire içine alınmış zanlı görüntülerine rastlamaya başladık. Özel televizyon kanallarıyla birlikte, denetimsiz, seviyesiz bir dille karşı karşıdaydık artık. Yanlış kelime seçimleri, devrik, hatta asla ayağa kalkamayacak cümlelerle, yanlış vurgulamarla, o döneme dek kullandığımız dilimiz değişti. Birbirimize hitaplarımız, davranış kalıplarımız, ahlak yapımız değişti…</p><p>Sezdirmeden.</p><p>Hızla kentleşen nüfusun, kentin hızlı yaşamıyla, daha da tahammülsüzleşmesi de eklenince üzerine, tuhaf bir yapıya evrildi insanlarımız. Bir yandan zamanın medyasıyla pompalanan lüks yaşam örnekleri, “benim hayatım neden böyle değil” diyerek kinlenmeye başlayan bir toplum oluşturmaya başladı içten içe… </p><p>Yaşanan ekonomik sıkıntıların, gelir dağılımındaki makasın iyiden iyiye açılmasıyla, yardıma muhtaç insanlarımızın sayısı arttıkça arttı. İnsanımızın kadim yardımlaşma kültürü, yerini “ben sana bakarım” diyen yönetimlere bıraktı. Hatta bunlar o kadar ileri gittiler ki, alenen yardım organizasyonlarıyla oy devşirmeye başladılar. Tabi bu yardımların bedeli, bütün vatandaşlardan alınan vergilerle ödendi. Bunda bir şey yok ama satın almaların yapıldığı yerler yönetimlerin yakın çevrelerden seçildiği için birdenbire palazlanmaya başlayan bir grup çıktı ortaya. Öte yandan, bambaşka sektörlerde de neredeyse bu yakın çevreler için düzenlenen ihale şartnameleri sayesinde, bir şekilde kapital el değiştirmiş oldu. Dolayısıyla süregiden ekonomik hareketlilik kendine yeni kanallar açtı.</p><p>Hiç bir iş, araya bir tanıdık koymadan yapılamaz hale geldi. Tanışmıyorsanız da tırnak içinde küçük hediyelerle tanışma fırsatları peşine düştü herkes…</p><p>Her alandaki bu ahlaki çöküş, deprem gibi bir anda olmadı tabi ki. Ancak bildiğimiz anlamda doğal felaket olarak depremin yarattığı can ve mal kayıpları, bu temel çöküşün sonuçlarından sadece biri.</p><p>Yoksa, ülkemizdeki sismik hareketlilikler konusunda uyarılarda bulunan bilim insanları, neredeyse cumhuriyetin ilk dönemlerinden beri var. Ancak son 30 - 40 yıl içinde yaşanan şehirleşme sürecinde, başlarda bahsettiğim çürüme, ne yazık ki inşaat sektörüne de sirayet ettiği için, en güvenli yönetmelikleri de yürürlüğe koysanız, buna uyacak yüklenici yok, uyup uymadığını denetleyecek bir birim yok. Yani var da yok…</p><p>Yaşadığımız benzeri her türden felaket sonrasında, olması gerektiği gibi hizmet beklenen devlet organizasyonunu yönetmekle yükümlü kadroların da liyakatsiz bir biçimde oluşturulmasıyla, beklenen hizmetlerin ya zamanında yapılamamasına ya da yanlış uygulamalar ve organizasyonsulukla istenen ölçüde etkili olmamasına neden oluyor…</p><p>Devlet dediğimiz şey, bir yönetim aygıtıdır. Kurumlarıyla vatandaşına özel sektörün yetişemeyeceği ölçekteki ihtiyaçları için uygun, hatta ücretsiz hizmetler vermek üzerine kurulmuştur. Kaynağını da büyük ölçüde topladığı vergilerden alır. Dolayısıyla devasa bir havuzda biriken bu kaynak, ihtiyaca göre çeşitli alanlarda değerlendirilir. Karar mekanizmasını elinde tutansa seçilmiş siyasi yöneticilerdir. </p><p>İşte tam bu noktada, tekrardan toplumun içine sürüklendiği ahlaki çöküşün altını bir kez daha çizmekte fayda var. İğne-çuvaldız misali, her şeyden önce kendimizi gözden geçirip değerlendirmemiz lazım. Zira “millet neyse, vekili de odur”. Yani bizlerin seçimleri belirliyor her şeyi. Yani bu duruma gelmemiz 30-40 yıl aldıysa, çıkışımız da en iyimser ihtimalle bir o kadar alacak gibi görünüyor.</p><p>Keşke cumhuriyetimizin 100. yılında, hakkında konuşacak başka konularımız olsaydı. Mesela 3. ayını geride bıraktığımız halde, hala bir 100. Yıl Marşından söz eden yok. Ben rastlamadım… Toplumu ortak değerlerde birleştirecek her vesileye sarılarak değerlendirmemiz gereken bir dönemdeyiz. Zira ilk 10 yılında hayata geçirilenleri ölçeklendirip 100 yıla yayma şansımız olsa, nasıl bir Türkiye ile karşılaşırdık hayal edebiliyor musunuz?</p><p>Yaşadığımız bu acı felaketten sonra, depremden, inşaat ve yapı malzemelerinden konuşuluyor karşılaştığımız hemen her mecrada… Bir de dillere pelesenk olmuş bir söz var, hepimiz biliriz, “Atatürk bu ülkenin çimentosudur” diye… Yalnız galiba unuttuğumuz bir şey var. Sağlam bir bina meydana getirmek için çimento yetmez. Yetkin bir mühendislik koordinesi altında, kum lazım, su lazım, çelik lazım… </p><p>Temeli 100 yıl önce tüm kurum ve kuruluşlarıyla gayet sağlam bir şekilde atılan cumhuriyetimizin üzerine, sadece dayanıklı binalar değil, yeniden bir Türkiye inşa etmemiz gerekiyor. Uygarlığın insanı taşıdığı bir seviyede yaşamak istiyorsak, yapacak çok işimiz var.</p><p>Amerikalı bir amiralin bir sözüyle yavaştan kapatmak istiyorum.</p><p>“Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler kişileri konuşur.”</p><p>Bugün her türden medyada, o onu dedi, bu bunu dediyle çok zaman kaybediyoruz. Olguları keşfedip, onlar üzerinden bir düzeltmeye gidebilirsek, kısa vadede değilse bile sonunda doğrulara ulaşacağız diye düşünüyorum.</p><p>Bilmiyorum bir katkım oldu mu… Olduysa ne güzel. Olmadıysa da tercih edip buraya kadar dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.</p><p>Tercihlerimiz bizi şekillendiren, yarına nasıl taşınacağımızı belirleyen şeyler öyle değil mi?</p><p>O halde haydi gelin bir sonraki yayında tercihler üzerinden konuşalım… </p><p>O zamana dek esen kalın.</p><p>-- Müzik --</p><p>Burak Bakış </p>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-53969705143897104082023-02-18T21:42:00.003+03:002023-02-18T21:44:46.906+03:0000 Tanışma<p>-- Müzik --</p><p class="MsoNormal">Bu seride görüp görebileceğiniz, ya da podcast diliyle
söylemek gerekirse, duyup duyabileceğiniz en hareketli kısım budur. Geri kalan
her şey olabildiğince sakin, olabildiğince dingin ve katkılı olacak…<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Merhaba! Ben Burak Bakış. İlk dinleyiciler eş dost akraba
olacağı için bilen biliyor zaten. İlk kez burada karşılaşanlar için de, en özet
haliyle şöyle tanıtabilirim kendimi.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">1969 doğumlu yaklaşık 30 yıldır yönetmenlik, 2 ve 3 boyutlu
animasyon ve çeşitli video prodüksiyonları ile hayatını idame ettiren, belli
ölçüde kendini yetiştirmeyi başarmış, (tevazu da bir yere kadar değil mi) evli,
iki yetişkin adamın müsebbibi, orta halli bir vatandaşım.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bu dinlediğiniz bölüm, aslında bir tanışma bölümü. Gerçi “tanışma”
kelimesi işdeşlik içerdiği için, benim de sizleri eş zamanlı olarak tanımam
lazım ama ne yazık ki tek yönlü bir akıştayız şimdilik. Öte yandan bana ulaşmak
çok da zor değil, twitter üzerinden ya da burak.bakis(at)gmail(.)com adresinden
bana yazabilirsiniz. Bağlantılarını açıklamaya koyabilirsem daha kolay olacak
haliyle.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">İşdeşlik demişken, serinin adını Katma Değerli Sohbetler
koydum. Belki ileride konuk da alırım ama genellikle ben konuşacağım, siz de
dinleyeceksiniz gibi duruyor…<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Katma değer meselesi de hayatımıza bir vergi çeşidi olarak
girdiği için biraz sevimsiz dursa da aslında gayet faydalı, mümtaz bir
kavramımız… Örnek verecek olursak, silisyum ham maddesi, belli bir değere sahipken,
onun işlenerek elektronik yonga, - çip yani - haline getirilmesi, birim başına
kullanılan silisyumun değerini artırmış olur. Yani bu işlemde bir katma değer
vardır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">İşte ben de hayat deneyimlerimden, karşılaştığım olay, durum
gibi konular üzerinden siz dinleyenler için bir katma değer oluşturma
gayretinde olacağım.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bunu yaparken bazen ağdalı bir dille kantarın topuzunu
kaçırabilirim, bazen de güncel tanımıyla herbokolog olarak algılanabilirim
belki. Ancak dediğim gibi, her hal ve durumda sakin bir anlatımla karşınıza çıkacağımı
garanti edebilirim.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">E peki sakinsin de bu paldır küldür jingle ne? <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Hemen açıklayalım, aslında eski TV dizilerinden, mesela “6
milyon dolarlık adam”, “uzay yolu”, “tatlı sert” ya da “tatlı cadı” gibi
dizilerin jenerik müziklerinden kullanmak istiyordum, ama işte telif melif
malum. Ben de stok müziklerden o dönemi hatırlatacak bir seçim yaptım.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Neden mi? Belki çocukluğumu özlüyorumdur. Ama daha çok eski
Türkiye’yi özlediğim kesin. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bu bölüme düşen siyasi mesajımızı da verdiğimize göre,
yavaştan veda etme zamanı da gelmiştir sanırım.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ha, bu arada öyle haftalık aylık belirli bir periyot
olmayacak. İşten güçten vakit buldukça, konu biriktikçe ki başlangıç için bol
miktarda var, bölümleri kaydedip size ulaştıracağım. İlk konu tahmin edeceğiniz
gibi deprem olacak. Bambaşka bir açıdan değerlendirmeye çalışarak… Zaman içinde
biriktikçe zaten topluca dinleme fırsatınız da olur. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Kapatmadan bir detay daha vereyim, burada dinledikleriniz
yazılı olarak da taammudenask(.)com üzerinde, podcast sekmesinde yer alacak.
Taammüden, yani bilerek isteyerek tasarlanmış aşk, tabi ki Türkçe karakter
olmadan, bitişik, nokta kom… Bu alanda benim 1985’ten beri kenara köşeye
yazdığım şeyleri kronolojik ya da tema ayrımına göre sıralanmış olarak
bulabilirsiniz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">1 dakikalık merhaba mesajı aldı yürüdü nerelere dayandı. De
hoydi. Tekrar buluşmak üzere. Esen kalınız efendim…<o:p></o:p></p><p class="MsoNormal">-- Müzik --</p><p class="MsoNormal"><br /></p><p class="MsoNormal"><a href="https://open.spotify.com/show/7AHxmXicX29qLSVDd8YhxW?si=f68a9559b4164825" target="_blank">podcast @</a></p>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-9132239990055370602021-05-20T05:16:00.000+03:002021-05-20T05:16:08.194+03:00AŞK İMAMDIR BİZE<div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZzRIaWK2a7Ncs0Av9GzCLZk2t2X4MXV2-Zc_y3ndnYyjVuVEieThqJ_l_IjVWDR67VD88UaqEQWMlgA9mfMfPbImlLQn6dDG65OroThh6KoMxfo6XR5d_QCCP8cGhUITHKp1JvPSzqP4/s360/yunus-emre-1541518_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="360" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZzRIaWK2a7Ncs0Av9GzCLZk2t2X4MXV2-Zc_y3ndnYyjVuVEieThqJ_l_IjVWDR67VD88UaqEQWMlgA9mfMfPbImlLQn6dDG65OroThh6KoMxfo6XR5d_QCCP8cGhUITHKp1JvPSzqP4/w400-h400/yunus-emre-1541518_2.jpg" width="400" /></a></div><br /><span style="background-color: white; font-family: arial; text-align: justify;"><br /></span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial; text-align: justify;">2021 yılı, Türk dili ve kültürünün en önemli şahsiyetlerinden Yunus Emre’nin vefatının 700. yıl dönümü olması münasebetiyle UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alındı.</span></div></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial; text-align: justify;"><br /></span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial; text-align: justify;"><br /></span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial; text-align: justify;"><br /></span></div><div><div><span style="font-family: arial;">Aşk imamdır bize, gönül cemaat,</span></div><span style="font-family: arial;">Kıblemiz dost yüzü, daimdir salat.<br /><br />Can dost mihrabına secdeye vardı,<br />Yüz yere vurarak eder münacat.<br /><br />Beş vakt tertibimiz bir vakte geldi,<br />Beş bölük olarak kim kıla taat.<br /><br />Şeriat der ki bize şartı bırakma,<br />Şart o kişiyedir eder hiyanet.<br /><br />Dost yüzün görecek şirk yağmalandı,<br />Onun için kapıda kaldı şeriat.<br /><br />Münacat gibi vakt olmaz arada,<br />Kim ola dost ile bu demde halvet.<br /><br />Kimsenin dinine hilaf demeyiz,<br />Din tamam olacak doğar muhabbet.<br /><br />Erenler nefsidir şu devletimiz,<br />Onunçün fitneden olduk selamet.<br /><br />Kalu bela dedik evvel ki demde,<br />Dahi bugündür o dem ve bu saat.<br /><br />Doğruluk bekleyen dost kapısında,<br />Gümansız o bulur İlahi devlet.<br /><br />Yunus öyle esirdir o kapıda,<br />Diler ki olmaya ebedi rahat.<br /><br />Yunus Emre<br /><br /><a href="https://yunusemresiirleri.blogspot.com/2008/05/ak-imamdir-bize.html"><span style="color: black;">Düzenleme ve yorum: Zeki Çalar</span></a></span></div>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-54613568921661529852021-01-24T18:29:00.003+03:002021-02-03T00:00:45.347+03:00eflatun<p>bir fikrin yok,</p><p>sevgime dair.</p><p><br /></p><p>görmüyorsun göğün mavisini.</p><p>görmüyorsun göğün mavisini.</p><p><br /></p><p>duyulmuyor,</p><p>yüreğimdeki sessiz kımızı nara.</p><p><br /></p><p>eflatuna çalıyor aşk.</p><p><br /></p><p>habersiz,</p><p>karşılıksız...</p>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-80326060394058744352021-01-11T19:37:00.002+03:002021-01-11T20:33:35.636+03:00WhatsApp Hakkında Yazmayanı Dövüyorlarmış<p>Tüm yazıyı okumak istemeyenler için 4 maddelik özet;<br /></p><ul style="text-align: left;"><li>Meşhur söz var ya, "bir ürün/uygulama sana bedava geliyorsa, ürün sensin demektir".</li><li>Uygulamalar, içinde para edecek bir veri kırıntısı yoksa, ne paylaştığınızla ilgilenmez.</li><li>Tüm paylaşımlarının sonucunda, senin için çok katmanlı bir profil oluşur, kullanılacağı zamanı ve alanı bekler.</li><li>Veri saklamayan, işlemeyen ve satmayan uygulama, işin özünü anlamamış demektir ve zaman içinde kaybolur gider. Yani bunları istinasız hepsi yapar.</li></ul><p><br />Konunun uzmanı değilim ama bu WhatsApp meselesine şöyle bir yorum getirebilirim.<br />Büyük veri denen şey gerçekten büyük.</p><p><br />Veri dendiği zaman ne anlamalıyız? Bilgisayarınızda notepadi açın, "merhaba dünya" yazın ve dosyayı kaydedin. Tebrikler, 14Kb büyüklüğünde bir veri oluşturdunuz.</p><p><br />İşin uzmanları diyor ki, "uygarlık tarihi boyunca yazılan çizilen söylenen her şeyi bir dosyaya yazdığınızı hayal edin; bugün, bir boeing 727, 12 saatlik uçuşunda bu dosya büyüklüğüne denk bir veri ortaya çıkartıyor"...</p><p><br />Tek başına belki de hiç bir işe yaramayacak olan bu veriler, örneğin (tamamen atıyorum) uçağın sağ kanadının 5. sektöründeki a73 grubu vidalardan 8.sinin metal yorgunluk seviyesi, %63 olsun. <br />Önceden yapılan analizler ışığında, bu sonuç, sağ kanadı koptuğu için meydana gelen uçak kazalarının, bir sebebi olarak değerlenirilirse, sorun çıkartacağı kesinleşen %70 metal yorgunluğu seviyesine ulaşana dek güvenli sayılıp yenisi ek maliyet getireceğinden, değiştirilmeden kullanılabilir.</p><p><br />%80'lere dayandığı halde hala kullanılmasına karar veren uçak firması ise kendi riskini almış olur.<br /><br />Veri paylaşımı, kişilerin kim olduğundan ayrı olarak, dolayısıyla içerik yani yazılan çizilenin ne olduğu ile ilegilenmeden; genel yönelimler, aramalar, satın almalar vb aksiyonların izlendiği bir sistemdir.</p><p><br />Bu değerlendirmeler ışığında, hiç bir zaman "Ahmet beye özel" bir geri dönüş yapılmaz. Ahmet bey, toplumun belki de %0,05'ini oluşturan bir profildir sadece. Aldığınız reklam e-postaları "Merhaba Adınız" şeklinde başlasa da, adınız da algoritmanın yerine koyduğu bir veridir sadece...<br /></p><p><br />Genel kanının aksine, paylaşılan veriler arasındaki örneğin "büyük resim diyor ki, bunlar hep amerikanın işleri" gibi bir mesaj, devletlerin değil "maket unsurlarının" kullanacağı analizin bir parçası olarak değerlendirilir.</p><p><br />Sizi siyasi profil olarak bir yerlere yerleştirir ama asıl ilgilendiği satın alma davranışlarınızdır. <br />Siyasi profiliniz, para akışını ilgilendirdiği kadarıyla bir çarpan olarak kalır ama çoğunlukla belki bir seçim zamanı değerlendirilmek üzere bir kenarda tutulur. </p><p><br />Zaten o dönemlerde de bireysel olarak değil, toplumsal eğilimler olarak, verinin kendisi de değil ama analizinin sonucu paylaşılır (satılır yani).</p><p><br />Reklamın özünde olduğu gibi, yani tıpkı bir market ürününden diğerine geçiş yapacak tercihinizin oluşturulması gibi, siyasi tercihinizin değiştirilmesi için birileri para verdiyse, sizin tercihinizi değiştirmek üzere planlanmış bir akışla karşılaşabilirsiniz.</p><p><br />Bir kraker markası için yapacağınız tercihin yönlendirilmesiyle bir siyasi parti için yapacağınız seçimin yönlendirilmesi arasında uygulanan yöntemlerin değişik olması dışında hiç bir fark yoktur.<br />Yasaklanabilir bir kraker markası söz konusuysa, ve bu marka eğer piyasada kalmak için yeterli bütçe ayırırsa, kendisini yasaklamayacak bir hükümet kurulması için aynı enstrümanları kullanabilir.</p><p>Eee, ne yapacağız WhatsApp'ı? Dursun. Sizilik bir durum yok... <br /></p><p>Beri yandan, konumuz değil ama "yasakçı" bir hükümet başkanı mesela, doğrudan mecranın kendisi tarafından "bedavadan" "yasaklanabiliyor" :) Böyle bir düzlemdeyiz...<br /></p><p></p><p>Bütün bunlar kafa karıştırıcı gibi görünse de, aslında davranışlarımızla bir istatistiğin bir bölümünü oluşturuyoruz.</p><p>Ve bu istatistik verileri satılıyor.</p><p>Bu.<br /> <br /><br /><br /><br /> </p>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-19136596529721728072020-06-12T13:51:00.001+03:002020-06-12T13:52:01.987+03:0012.06İnsan hatırlıyor,<div><span> </span><span> </span>ilk hatırladığı anı.</div><div><span> </span><span> </span><span> </span>Bir öğlen, sefer tası ile hastane ziyareti.</div><div><br /></div><div>İnsan hatırlıyor,</div><div><span> </span><span> </span>ilk gurur verdiği anı.</div><div><span> </span><span> </span><span> </span>Bir tavsiyenin küçük adamdan büyük adama verilmesi.</div><div><br /></div><div>İnsan hatırlıyor,</div><div><span> </span><span> </span>akşam olduğunda beklemeleri.</div><div><span> </span><span> </span><span> </span>Önce arabanın sesi duyulur uzaktan.</div><div><br /></div><div>İnsan hatırlıyor,</div><div><span> </span><span> </span>ilk sigara ile yakalanışı.</div><div><span> </span><span> </span><span> </span>Sonra, "gel oğul yanımızda iç, yüzünü görelim"leri.</div><div><br /></div><div><span> </span><span> </span>kalp kırdığın anları,</div><div><br /></div><div><span> </span><span> gülümsemesini,</span></div><div><span><br /></span></div><div><span><span> </span><span> kahkahasını,</span><br /></span></div><div><span><br /></span></div><div><span><span> </span><span> </span>uzak kalışları,</span></div><div><span><br /></span></div><div><span><span> </span><span> buzdolabındaki notu,</span></span></div><div><span><span><br /></span></span></div><div><span><span><span> </span><span> </span>onsuz geçen zamanı...</span><br /></span></div><div><span><span><br /></span></span></div><div><span><span>Geriye anılardan başka bir şey kalmayınca...</span></span></div><div><br /></div><div><span> </span><span> </span><span> </span>Huzur içinde uyu babacığım...</div><div><span><span><br /></span></span></div><div><span><span><span> </span><span> </span><br /></span></span></div><div><span><br /></span></div><div><span><span> </span><span> </span><br /></span></div><div><br /></div><div><span> </span><span> </span> </div>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-11383093410208159742020-06-03T16:30:00.003+03:002020-06-04T03:08:20.945+03:00kayıp<div>tuzlu olurmuş gözyaşı </div><div>onu hatırladım bugün yine.</div><div><br /></div><div>aman komşular görecek demeden</div><div>balkonda ağladığımda.</div><div><br /></div><div>buluttan kuzular gibi</div><div>şekilden şekile giren sigaramın dumanında</div><div>hayalle karışık anılar.</div><div><br /></div><div>yokluğu bile değil</div><div>yokluğun verdiği üzüntü kapladı içimi</div><div><br /></div><div>benim de değil oğlumun üzüntüsü.</div><div><br /></div><div>neler vermezdim</div><div>bunu da yaşamaman için</div><div>bir bilsen</div><div>oğluşum</div><div><br /></div><div>geçmez bilirim ama</div><div>keşke geçse yerine</div><div>başka ne varsa...</div><div>.</div>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comErenköy, Yakutlar Sk. 10/9, 34738 Kadıköy/İstanbul, Türkiye40.9700819 29.069348840.969980639622406 29.069214689559487 40.970183160377587 29.069482910440513tag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-2321927286916937292020-05-31T22:30:00.003+03:002020-06-04T03:02:51.006+03:00isyanım<div>Pamuk ipliğine bağlı</div><div> şanslar,</div><div> hayatlar,</div><div> sevgiler...</div><div><br /></div><div>Dört elim yok ki</div><div>sarılayım.</div><div><br /></div><div>Gücümü mü test ediyorsun</div><div>hayat !</div><div> -ya da her neysen...</div><div> Sevgimi mi,</div><div> aşkımı mı,</div><div> bağlılığımı mı?</div><div><br /></div><div>Yoruldum ben.</div><div>Anlıyor musun,</div><div> yoruldum...</div><div><br /></div><div>Ruhum yorgun.</div><div> Kollarım da.</div><div> Kanatlarım kırık.</div><div><br /></div><div>Sıksam taşı, çıkarırım suyunu yine.</div><div>Ölmedim daha.</div><div><br /></div><div>Ama sen ölüyorsun içimde.</div><div>Ağıtım ondan.</div><div> Korkum da,</div><div> isyanım da...</div><div><br /></div><div><br /></div><div><i><font color="#9e9e9e">Erenköy</font></i></div><div><br /></div><div><br /></div>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-90876346002339268712020-05-01T05:53:00.000+03:002020-05-01T06:07:38.296+03:001 Mayıs1856 yılında Avustralya'nın Melbourne kentinde inşaat ve taş işçilerinin günlük çalışma saatlerinin 8 saatle sınırlandırılması talepleriyle başlattıkları yürüyüşün etkileri bundan 30 yıl sonra Amerikan İşçi Sendikaları konfederasyonu önderliğinde yine 8 saatlik bir çalışma süresi talepleri ile iş bırakmalarıyla daha geniş bir yankı buldu.<br />
<br />
1889'da 2. Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 mayıs tüm dünyada "Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü" olarak kutlanılmaya başladı.<br />
<br />
Ülkemizde ilk kez 1923'te kutlanan 1 Mayıs, 2008'den bu yana "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanmakta. 2009'da da resmi tatil olarak kabul edilmiş.<br />
<br />
Ancak 1 Mayıs denildiğinde ülkemizde en çok hatırlanan, anılmadan geçilmesi de mümkün olmayan 1977 yılında İstanbul Taksim meydanında yaşanan o talihsiz kanlı gün.<br />
<br />
Zamanın siyasal gelişmelerinin ve uygulanan baskı rejimlerinin, dünyaya soldan bakan insanların giderek yayılmasına sebep olmuştu. 1977 1 Mayısına böyle bir ortamda, o güne kadar hiç görülmemiş geniş bir katılımla girilmişti.<br />
<br />
Üzerindeki tartışmaların halen bir sonuca ulaştırılmadığı ama kendiliğinden de olmadığı yadsınamaz bir gerçek olan bir müdahale ile karşılaşıldı.<br />
<br />
Bu müdahalenin kaynağını içeride de arayan oldu, dışarıda arayan da. Ancak şu da bir gerçek ki, kimse de bulmak istemedi. İsteyenler de güzelce engellendiler...<br />
<br />
O gün, onlarca kişi hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı.<br />
<br />
Takip eden olaylar silsilesi bizi 12 Eylül rejimine, oradan da bugünlere taşıdı...<br />
İnsanlar, özellikle de haksızlığa uğradığını düşünenler, artık çözümü sosyal demokrat ya da sol akımlarda aramaktan vazgeçti.<br />
<br />
Bu cümleyi şöyle kurmak daha doğru aslında: "İnsanlar çözüm aramaktan vazgeçti"...<br />
<br />
"Benim memurum işini bilir" ile başlayan, hayata bireysellikten bakma alışkanlığı, giderek toplumun yararına bir çaba göstermenin gereksizliğini yerleştirdi insanlarda...<br />
<br />
Artık bireyler kendi başlarının çaresine bakmak zorundaydı.<br />
<br />
Liyakatin de bir geçmiş zaman masalı haline gelmesiyle, herhangi bir işin yürütülmesi, hemşehirlilik, particilik ve nihayet bilmem kimin tanıdığı olmakla çok alakalı bir hale geldi.<br />
<br />
İdeolojilerin tarihinde kendini halktan, ezilenden, haksızlığa uğrayandan yana yerleştirip, onlar için politikalar üretme derdinde olan sol bile, artık raiting derdine düşüp, ana rotalarından çok uzaklaştılar.<br />
<br />
Beri yandan belki de ülkemize özel bir durum, "dört solcu bir araya geldiğinde, günün sonunda beş fraksiyon çıkar" sözünü onaylarcasına, fikir birliğine ulaşamayan, zamanını liderlik yarışı ile harcayan bir solumuz olduğu için net bir varlık göstermeleri de beklenmez oldu.<br />
<br />
Zaten bu yüzden de bir tercih olmaktan çok uzaklar bugünlerde...<br />
<br />
Bunu söylerken tabi ki bir geçmiş güzellemesi yapmak değil amacım.<br />
<br />
Yeşil parkalı, kalın bıyıklı abilerin tok sesleriyle birbirlerine yoldaş demeleri de hiç bir şeyin çözümü olmayacaktı zaten.<br />
<br />
En başından, önerdiği çözüm bir mantığa otursa da, o mantığın yanlış bir yapıya yerleştirilmeye çalışıldığı Sovyet Sosyalizminden esinlenen, özellikle ülkemizdeki akımlar da olmayan, oluşmamış bir sosyal sınıfın mücadelesini veriyorlardı.<br />
<br />
İnandıkları bu uğurda hayatlarını dahi kaybedenler oldu. İmkansızı başarmaya çalışırken.<br />
<br />
Kırmızı bayraklara takılıp kalmak da o günlerden bugüne bir miras...<br />
<br />
Mesele, aslında yeterince dışarıdan bakıldığında olabildiğince basit.<br />
<br />
Bir cümlede özetlemek gerekirse, üretim yapanların örgütlenerek hak ettiklerini başka unsurları etkilemeden almalarını sağlayacak siyasal baskıyı gerçekleştirebilmeleri.<br />
<br />
Bu ister ilk akla geldiği şekliyle fabrika işçilerinden oluşmuş bir grup olsun, ister medya sektörü çalışanları. İnanın aralarında hiç bir fark yok.<br />
<br />
Bugün dünyanın hemen her yerinde uygulanan küresel ekonomik düzen, yönetimleri parasal anlamda fonlayan sermaye sahiplerinin istekleri doğrultusunda şekilleniyor.<br />
<br />
Bu çerçevede ortaya atılan ilk itirazdan bu yana, mücadelenin amacı hiç değişmedi aslında.<br />
<br />
Eğitim sisteminden hukukuna, her şekliyle ihtiyacı olan kalifiye bireyleri yetiştirmek ve kontrol altında tutmak üzerine kurulu bir ekosistemin parçalarıyız hepimiz.<br />
<br />
Kendini müfredatın dışında eğitmeyen bireylerin bir araya gelmesiyle oluşan bir toplum da çıkış yolu gösterecek ya da yönetimde söz sahibi olmaya niyetli insanlar üretmiyor neticede...<br />
<br />
Bu anlamda başarıya ulaşmış, gelmiş geçmiş tek devrim, en azından benim bildiğim kadarıyla, Mustafa Kemal Atatürk'ün arkadaşlarıyla birlikte gerçekleştirdiği Türk Devrimidir.<br />
<br />
Ancak artık devrimler zamanı çok gerilerde kaldı. Bir değişim yaşanacaksa, bunun evrilerek hayata geçmesi gerekiyor. Devrimler devri kapandığı için, yapılacak her türden müdahale bir darbe olarak adlandırılır ve artık sadece 3. dünya ülkelerinin sorunu olacaktır.<br />
<br />
Gelişmiş ülkelerde başka amaçlar olmalı.<br />
<br />
Bugün uygar olmaktan, uygarlıktan anladığımız da en son sürüm cep telefonlarının ne kadar yaygın olduğuyla ilgili ne yazık ki...<br />
<br />
Aslında uygar olmak, insan ya da değil, başkasının hakkına saygı gösterebilmekten geçiyor. Hakça paylaşmanın önemi her zamankinden daha değerli bir hal aldı.<br />
<br />
Her gün milyon dolar harcasa, bin yılda bitmeyecek servetlere sahip insanlar bir tarafta, eline geçen geliriyle ayın ilk 5 gününü en düşük standartlarda geçirebilmeyi mutluluk kaynağı olarak görmek zorunda olanlar bir tarafta.<br />
<br />
Bir tarafta da güncel olduğu için altını çizelim, örneğin covid19 için geliştirilmesi beklenen aşı ya da tedavinin ne kadar pahalı bir şey olduğu konuşuluyor...<br />
<br />
Hep söylendiği gibi, açları doyurmakta bir sıkıntı yok, derdimiz tokları doyurmak...<br />
Dünyanın hala daha tüm canlılığa yetecek kaynağı var. İş onu hakça paylaşmanın bir yolunu bulmakta.<br />
<br />
Bu çok zor olmasa gerek. Zira örneğin, ormandaki maymun eğer insan kaynaklara müdahale etmediyse, açlıktan ölmemeyi becerebiliyor.<br />
<br />
1 Mayıstan maymuna nasıl geldik :)<br />
<br />
E geliniyor işte... bir daha okuyun isterseniz :)<br />
<br />
Resmi adıyla, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günümüz Kutlu Olsun!<br />
<br />
Sevgilerimle.<br />
<div>
<br /></div>
Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-78647004109308034332020-04-27T18:56:00.003+03:002020-04-27T18:56:40.958+03:00UçBir karanlık var içimde.<br />
Nefes alıyor.<br />
<br />
Benim nefesimi.<br />
<br />
Çocuk dertlerimi özledim.<br />
<br />
Acıkırsın ya işte<br />
Çok çok...<br />
Ya da büyümek istersin<br />
Bok var gibi.<br />
<br />
Çık nefesim.<br />
Çık da uç çocukluğuma.Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-23694712325215348912020-04-23T19:00:00.000+03:002020-04-23T19:00:39.251+03:00100. YılDeğerli Dostlar!<br />
<br />
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız hepimize kutlu olsun!<br />
<br />
Aynı zamanda Büyük Millet Meclisimizin açılışının da 100. yılını kutluyoruz. Çocuk bayramı kısmı için bir 7 yıl daha beklememiz gerekiyor. Ama olsun, yıl dönümleri iyidir bahane olur hatırlamaya.<br />
doğum günleri, özel günler, bayramlar da böyle değil mi zaten...<br />
<br />
Bu bayram, TBMM'nin açılışının birinci yılında kutlanmaya başlanan 23 Nisan Millî Bayramı ve 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla, önce 1 Kasım olarak kabul edilen, sonra 1935'te 23 Nisan Millî Bayramı'yla birleştirilen Hâkimiyet-i Milliye Bayramı ile Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin<br />
1927'de ilan ettiği ve ilki Atatürk'ün himayesinde düzenlenen 23 Nisan Çocuk Bayramı'nın kendiliğinden birleşmesiyle oluştu.<br />
<br />
23 Nisan'ın Çocuk Bayramı olarak kutlanışı 23 Nisan 1927'de Atatürk'ün himayesinde başlamış.<br />
<br />
Tarihçesine girmiyorum, bu konuda kurulabilecek en güzel cümleleri sabahki yayınında sevgili Ünsal Ünlü kurdu zaten. merak eden bakabilir.<br />
<br />
https://www.youtube.com/watch?v=deHZvso2uu4<br />
<br />
Sağ olsun, kendisine gönderdiğim, klibi adımı zikrederek paylaştı, twitterda hiç görmediğim kadar bir ilgi gördüm... çok teşekkür ediyorum...<br />
<br />
Bugün, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.<br />
<br />
Klibi hazırlarken de geçmiş fotoğraflara bakınca çocuğundan yaşlısına aydınlık, yarınına güvenle bakan insanlar görüyoruz. Zaten cumhuriyetimiz yaş meselesine pek takılmamış malum. 10 yılda 15 milyon genç bu sayede oluştu.<br />
<br />
Bugün en azından çocuklar mutlu. Gözlerinde doğum günleri haricinde kendilerine hediye edilen biricik günün verdiği mutluluk var.<br />
<br />
Gerçi doğrusunu söylemek gerekirse her çocuk gibi sevincini abartarak ortaya koyanlar da yok değil ama hoş görmek lazım.<br />
<br />
Mutlu olmayı dizginlemeye çalışırsak zaten, çok değil bir 10 20 yıl sonra karşılaşacakları hayatın onları sokacağı sıkıntı ve kederin önüne geçmeye çalışmak olur bu.<br />
<br />
Hayatın önüne geçemeyiz değil mi?.. Yoksa geçebilir miyiz?..<br />
<br />
Mesela, kendinizi egemen hissediyor musunuz?..<br />
<br />
Yok mu?..<br />
<br />
Peki.<br />
<br />
Bu konuda daha fazla yorum yapmak istemiyorum. Malum 90bin kişilik bir kapasite açığı var :)<br />
<br />
E böyle olunca da geriye çocuklar hakkında konuşmak kalıyor. Ama gelinleri mi konuşalım, işçileri mi?..<br />
<br />
O da olmuyor... Ne konuşacağız bugün? En iyisi içimizdeki coşkuyu da fazla örselemeden lafı da kısa tutmak aslında...<br />
<br />
Ha bir de marş konusu var. istiklal, 10.yıl, izmir, pek kullanılmasa da 50. yıl marşlarımız var. Böyle günlerde hep içimizde olan ama günlük hayatın kovalamacası yüzünden kenarda köşede kalmış duygularımızı harekete geçiren şeylerdir marşlar.<br />
<br />
Bir bakıma toplumun da çimentolarından biridir. Meclisimizin 100. yılı için yazık ki bir varlık gösterilmedi, ama umuyorum önümüzdeki 3 yıl içinde cumhuriyetimizin 100. yılına yakışan bir marş da hazırlanır.<br />
<br />
Ben bir müzik insanı değilim ama bunu kendime görev edinip her fırsatta hatırlatmaya çalışacağım...<br />
<br />
Ayrılmadan, çocuklarımıza bırakabileceğimiz en değerli mirasın cumhuriyete, ama öyle hamasi sözlerle değil, gerçekten kalpten bağlı kalma bilinci olduğunun altını çizmek istiyorum.<br />
<br />
Bunun için de kısa cumhuriyet tarihimizin ne aşamalardan geçilerek yazıldığını, önce kendimizin anlaması lazım.<br />
<br />
Size Atatürk'ün Söylevini okumanızı tavsiye ediyorum. Nutuk yani...<br />
<br />
1980 darbesinin zaviyesinden (ne demek, bakış açısı) hazırlanmış ilkılap tarihi ki koskoca Türk Devrimine devrim diyememiş bir bakış... İnkılap tarihi dersleri okul zamanı hepimizi bunalttı malum. Şimdi not kaygısı olmadan, sadece öğrenmek için söylevi okuyun derim.<br />
<br />
Böylece hayatımız için vereceğiniz kararlarda da, çocuklarımıza aktaracağınız mirasta da içi dolu, gerçeklerle donatmış oluruz kendimizi...<br />
<br />
Bu seferlik bu kadar olsun.<br />
Sevgiyle kalın.<br />
<br />
<br />Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-40066290062069242972020-03-27T03:21:00.001+03:002020-03-27T03:21:54.722+03:00Cecille'e Mektup<br />
<div class="MsoNormal">
Sevgili Cecille,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aşk olsun. Yazmıyorsun artık bana. Neyse ki haberlerini
kadim dostum Benjamin’den alıyorum. Yeni bir kitap yazıyormuşsun, tebrik
ederim. Belki de bu yüzden vakit bulamıyorsundur. Bendeki de gereksiz bir
serzeniş oldu bak şimdi. Görüyor musun? <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çok merak ediyorum yeni kitabını. En az ikincisi kadar başarılı
olacağından eminim tabi. Yepyeni bir olaylar zincirine başladığını düşünüyorum.
Ama tabi belli de olmaz, bir üçleme düşünüyorsan çok daha ilgi çekecektir.
Neler diyorum ben, bunlar senin bileceğin işler. Yönlendirmek bana düşmez.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Günlerin nasıl geçiyor? Kuzey soğuktur şimdilerde. Umarım
yeterince sıkı giyiniyorsundur. Dikkat et kendine yavrucuğum. Ah yine yukarıdan
konuşuyorum. Kusura bakma, sevmediğini biliyorum ama elimden başka da bir şey gelmiyor.
Senin o narin yüzün, ister istemez bir koruma güdüsü geliştiriyor insanda. Oysa
sen tanıdığım en güçlü kadınlardan birisin. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bunu böyle yazıvermek bile ne kadar
heyecan verici biliyor musun? Daha dün gibi balonun elinden kaçtığında gözünden
yanağına süzülen yaşlar.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ne çabuk
büyüdün sen ve öncesinde ne güzel bir insan yetiştirdi sevgili annen. Onu ve
seni tanıdığım için çok şanslıyım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Cecille, sana bu mektubu daha kolay eline geçmesi için
dostum Fellmore ile gönderiyorum. Umuyorum ki bu plansız karşılaşma senin için
bir sıkıntı olmamıştır. Kendisi, sen de fark etmişsindir ki biraz içe
kapanıktır. Üç ay kadar orada olacak. Burs bulabilirse daha da uzayabilir tabi.
Senden ricam, bir iki kez misal, çay içmeye falan davet etmen. Zira tanıdığı
kimse yok. Yalnızlık nasıldır bilirsin. Senin ilk zamanlarında çok
zorlanmadığını biliyorum. Ama herkes senin kadar hayat dolu değil.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Geçen akşam Benji ile kulaklarını çınlattık. Fellmore’un
geleceğini duyunca zaten, alelacele bu satırları yazmak istedim. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aklın kalmasın diye söylüyorum, anneciğinin kabri için her
şeyi yapıyorum. Bir iki haftaya yeni çiçekler dikilecek. Baharın gelişini
müjdeleyen papatyalar. Sen de seversin biliyorum. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Neyse. İçinden bu ihtiyar da amma uzattı diyorsundur.
Haklısın. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kısa tutmaya gayret ediyorum ama çok özledim be yavrucuğum. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mayısta gel e mi?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Öpüyorum.<o:p></o:p></div>
<br />Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-59193982081606839672020-01-24T08:43:00.000+03:002020-01-24T08:43:05.716+03:00Hepsini Topladık Diyelim<br />
<div class="MsoNormal">
Soğuk ama güneşli bir gündü. Hiç unutmuyorum. Ablamın evinin
bahçesinde akşam çayı için sandalyeleri falan düzenliyordum haberi radyodan duyduğumda…
Neden olduğunu sorgulamadan, bundan sonra hiçbir şeyin aynı olmayacağını hemen
anlamıştım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bugünle karşılaştırınca zavallı bile sayılabilecek ilişkiler
ağını yazıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam yılın sadece ilk günü, keyifli yazılarını
kaleme aldığı için adını “Gözleme” olarak değiştirdiği köşesinde…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kim hangi ihaleye nasıl girmiş, o girdiği ihale koşulları
hazırlanırken kimler, kimlerin firması üzerinden kiralanan ofis katlarında
görülmüş, bir dedektif titizliği ile araştırıp, korkusuzca açıklardı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Diğer pek çok kavramda olduğu gibi, “araştırmacı gazetecilik”
ayağa düşmeden önce, karanlıklarda kalması tercih edilen ne varsa, gün yüzüne
çıkardı onun sayesinde.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Demokrasinin vazgeçilmez 3 kuvvetinin ayrı ayrı işlediği dönemlerde,
basına 4. güç denmesinin en önemli gerekçesini neredeyse tek başına yerine
getirirdi…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir günden bir güne, meslektaşları ya da bir başkası için
saygı sınırlarını aşacak, şimdi çok sevilen haliyle polemiklere neden olacak
tek kelime görmedim yazdıklarında. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
O, sadece işini yapardı. En iyi haliyle…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
O yüzden de susturuldu. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Büyük bir gürültüyle. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Diğerlerine ibret olsun diye.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kalemini satmadığı için. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bayrağı devralan var mı? Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm
özellikleriyle birlikte, “hah budur” diyebileceğim bir örneğine henüz
rastlamadım. Tek tük, o da baskın bir otokontrol mekanizması altında, bir
şeyler söyleme gayretinde olanlar yok değil. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hepsini toplasan bir Uğur Mumcu etmez o ayrı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bununla birlikte, görüşleri itibariyle tam karşısına konumlandırılabilecek
niceleri, ellerine tutuşturulan borazanlarla, nefesleri yettiğince sonuna kadar
bağırmakta…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yine de umutlu olmak lazım…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhI46l9zFUTzdIB-RFeCqGxf8AoagYLzAwlvIdyqh-hR294q1Jyq27oB8O7WPSpkGZEpD7qrkbA_bgT4vBR7sCPXwCmE9KL7uGcLpsqPxxHslcsvH5rpf12jw8QJiI9U1a8gL9ci6Jmp9g/s1600/um.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="449" data-original-width="800" height="359" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhI46l9zFUTzdIB-RFeCqGxf8AoagYLzAwlvIdyqh-hR294q1Jyq27oB8O7WPSpkGZEpD7qrkbA_bgT4vBR7sCPXwCmE9KL7uGcLpsqPxxHslcsvH5rpf12jw8QJiI9U1a8gL9ci6Jmp9g/s640/um.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-88354308966603880912019-01-21T02:59:00.000+03:002019-01-21T02:59:02.455+03:00Ben Asker Falan Değilim<br />
<div class="MsoNormal">
Peşinen şunu belirtmekte fayda var; Türk Ceza Kanununun bir
maddesi (318) açıkça şöyle der;</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Halkı, askerlik
hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya
propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Fiil, basın ve yayın
yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılır.”*<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
İlerledikçe farkına varılacaktır ki, bu yazıda söz konusu
olan askerlik, bambaşka bir şey…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Benim babam, emeklilik hakkı kazanacak kadar bir süreyle
doktorluk yaparak yarbay rütbesiyle emekliye ayrılmış Türk Silahlı
Kuvvetlerinin şerefli bir askeriydi. Çocukluğum, son dönemine denk gelse de askerlik
konusundan çok uzak olmayan bir ortamda geçti.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben, bir buçuk yıl, hatta daha fazlasıyla Gaziantep il
merkezinde mesleki dağıtım nedeniyle fotoğrafçılık yapmak suretiyle askerlik
vazifemi yerine getirdim. Aslında arkadaş sohbetlerinde konusu geçtiğinde, diğer
silah arkadaşlarımla kıyaslayınca sadece “orada bulundum” demeyi tercih
ediyorum. Görevi sırasında hayatını ortaya koyanları düşünürseniz…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hasılı, askerlik mesleği ile de, kurumu ile de bir alıp
veremediğim yok. Yasalarımızın sunduğu imkânlar dâhilinde, ama bedelli, ama
ağır bedelli, askerlik görevini yerine getiren her kardeşim, benim için eşit
saygınlıktadır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bizzat savaşarak bu devletin kurulmasına verdikleri
katkıları için en düşük rütbelisinden en yükseğine, ülkenin tüm vatandaşları
gibi ben de ordu mensuplarımıza minnet borçluyum…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dünyanın takdirini kazanmış bir savaş dâhisi ve saygın ve
ileri görüşlü bir devlet adamı olan Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde, önce
bağımsızlığını kazanan, sonra da yaşanan süreçler içinde, devrimleriyle ilmek
ilmek işlenerek vücut bulan, yüzünü çağdaş uygarlığa çevirmiş bir cumhuriyetin
kurulması, meydana geldiği zamanı da göz önünde tuttuğunuzda, gerçek bir başarı
destanıdır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dönemin şartları, alışkanlıkları pek çok konuda askeri düzen
içinde davranmayı gerektiriyordu. Bu sadece ülkemiz için değil, diğer ülkeler
için de geçerliydi. Yakın zamana kadar ulusal bayramlarda ya da özel günlerde “topumuz
tüfeğimiz” şeklinde teçhizat sergilenir, öğrenciler ve meslek grupları askeri
düzende geçitler yapardı. Bunu aynı bakış açısıyla hala yapan ülkeler de var,
günün koşullarına uydurarak bir şölen havasında yapanlar da…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Cumhuriyetimizin kuruluşu sırasında askerlik yapmakta olan
kişilerin, cumhuriyet kurulduktan sonra belki de sırf yetişmiş insan
azlığından, sivil alanlarda görev almaya devam etmiş olmalarını doğru değerlendiremediğimiz
kanaatindeyim. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kişilerden bağımsız olarak, örneğin belli bir rütbeye
ulaşmış kişilerin “zamanı geldiğinde” cumhurbaşkanlığına seçilmesi, neredeyse
eşyanın tabiatından sayılmıştı. İnsanların hak etmediği halde o makama gelmiş
oldukları gibi bir iddiam yok. Sadece yöntem ve alışkanlıklara bir eleştiri
getirmeye çalışıyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Belki bunun etkisiyle (sırası gelemeyecek olan subayların
hırsı) belki başka gerekçelerle, yakın tarihimizde görev tanımlarını yanlış
yorumlayarak sivil yönetime parmak sallamayı kendilerinde hak gören bir takım
rütbeli kişiler sayesinde demokrasimiz tamiri zor yaralar aldı. On yıllarla
ifade bulan süreleri resmen kayıp olarak yaşadık. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İyimserliğimi koruyarak, yine de bu hareketlerin içinde
bulunan insanların bile, olan biteni, gayet görevleri gereği yapmak zorunda kaldıklarını
düşündüklerini söyleyebilirim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu mudur yazının başlığında işaret edilen? Hayır! İnanın bu
bile değil…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
E peki ne?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hazır mısınız?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ey değerli okur! Ben, Mustafa Kemal’in askeri falan değilim…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Açıklayalım;<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Daha yakın bir geçmişte, (dediğime bakmayın 40 yıl oluyor)
Atatürkçülük adına dağ taş Atatürk posteri, büstü, heykeliyle donatılmıştı. O
dönemde söylemlerin içine serpiştirilen boyalı sözlerle,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>aslında yapılanların ne kadar birbirinden
uzak olduğunu zaman içinde (bir kısım insanımız biliyordu da) hemen herkes
öğrendi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aynı dönemin ülkemizde başarıyla uyguladığı belki de tek
şey, “siyaset yapmanın” suç gibi algılanmasını toplumun DNA’sına yerleştirmek
oldu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Takip eden zamanlarda kendini yetiştirmeyi başarabilen çok
azı dışında insanlar artık bir ideolojinin değil, bir konseptin ya da daha
doğru bir ifadeyle bir markanın peşinden gitmeyi, partililik ya da politika
yapmak sandılar. Bir siyasi partiye aidiyetleri, bir futbol takımına duydukları
ilgiden öteye gidemedi. Bunun ötesine geçerek mevcut durumu aydınlatma gayreti
içinde olanlar da zaten ya bir kalıp c4, ya bir 38’lik marifetiyle, ya da nasıl
olduğu bile bilinmeyen yöntemlerle sahnelerden silindi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hal böyleyken, eski haliyle ayın sonunu, şimdiki haliyle
ayın 5’inden sonrasını nasıl geçireceğini bilemeyen insanlar, yine de
kafalarını kaldırıp dertlerine bir çare ararken, bayrağı kimin tuttuğuna dikkat
etmeden yetersiz, çapsız kişilerin peşinden gitmeye başladılar.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Artık küçük salonlarda fırsat bulduklarında ellerini
çırparak, İzmir Marşını takiben, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye haykırmak
yeterli gelmeye başladı. Bunu yaparken de, eğer bir cesaret örneği gösterip
bulundukları etkinliği sosyal medyada paylaşmışlarsa, eş dosttan kaç beğeni
aldıklarını daha fazla düşündükleri halde üstelik…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Silsile yukarı doğru çıkarken, yaklaşım da bakış açısı da
misliyle yozlaşarak devam etti ne yazık ki…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Daha bu akşam, kapım çalındı, karşımda bir kadın ve bir
erkek, ellerinde bir takım kitaplar, dergiler; bir düşünce kuruluşundan
geldiklerini söyledikten sonra lafa öyle bir yerden girdiler ki, buraya yazmayı
tercih etmiyorum. Sözde aynı fikirde olan insanların bir araya gelip güç
birliği ve destek olmalarını istiyorlar ama kullandıkları dil akıllara zarar…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nazikçe geçiştirmekten başka çare bırakmadılar bana…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Arkasından sosyal medyada bir kitabın deri falan kaplı çok
özel bir basımının, şu şu tarih ve saatte bilmem şu kadar paraya satışa
çıkacağının haberi… Kitabın öznesi kim, tabi ki Atatürk… Ama efendim, kitabın
geliri bilmem nereye aktarılacakmış…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Karnıma ağrılar girdi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hani Atatürk’le ilgili tarihi kayıtlarda geriye hiçbir şey
kalmasa, (kaldı ki geometri de dâhil pek çok konuda eseri vardır) da sırf şu
iki sözünü hatırlasak, biri “Benim naçiz vücudum” diye başlayan, diğeri de “Beni
tanımak demek…” diye başlayan… <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Siyasi olmakla alakası olmamakla birlikte, kavramsal olarak
siyasi selefiliği artık bir kenara koyup; fikrin, düşüncenin özüne inerek, onu
içselleştirerek hayatımıza devam etmenin vakti geldi de geçiyor bile…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Zaten çekiştirince militarist de bir anlama
yakınlaştırılabilecek şekilde, Mustafa Kemal’in askerleri olmayın!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mustafa Kemal’in akıllı seçmeni olun.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mustafa Kemal’in dürüst tüccarı olun.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mustafa Kemal’in cefakâr çiftçisi olun.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mustafa Kemal’in sözüne güvenilir siyasetçisi olun.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Asker askerliğini yapsın, siz sivil olun.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sevgiler.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
(*) https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html</div>
Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-39431562021567023492018-08-24T01:39:00.001+03:002018-08-24T23:17:42.581+03:0025 Yıl Sonra25 yıl sonra diyorum ama aslında daha çok, ama 30 da değil.<br />
<br />
İşte, çok uzun bir zaman sonra bugün ilk kez, ilk gençlik yıllarımın yaz aylarının geçtiği tatil beldesine gittik. Sevgili ablam, sevgilisi, sevgilim ve sevgili küçük oğlum...<br />
<br />
Geçen zaman içinde, buradaki evimin, benim iradem dışında benden kopartıldığını düşündüğüm için, içimde yıkım derecesinde bir ruhsal bir çöküntü yaşayacağıma dair bir korku vardı. <br />
<br />
Ama öyle olmadı.<br />
<br />
Bunda küçük oğluma, onun yaşındayken, sonrasında hayatımın en güzel zamanları olarak hatırlayacağım zaman dilimini geçirdiğim yerleri, ilk kez ve gururla göstermemin de etkisi olmuştur şüphesiz. <br />
<br />
Gerçi kumsalındaki kum tanesine kadar her şeyin değişmiş olduğu da bir gerçek. Yine de aynı kıvrımlı yolları yürümek, aynı yokuşları inip çıkmak ve daha önemlisi, geçen zamanın acımasız deformasyonuna rağmen gözlerinde o hep aynı ışıltıyı taşıyan eski dostlarla karşılaşmak... İşte bir mekanı, bir anıyı sizin bir parçanız haline getiren de bu bağ zaten... <br />
<br />
Bunu deneyimleyerek kavramış olmam sayesinde, o çok korktuğum, beni oraya gitmekten bile alıkoyan yıkımı da yaşamadım... Yalnız olsaydım belki de her şey çok daha farklı olacaktı ama neyse ki öyle olmadı.<br />
<br />
Ama bambaşka bir korkumla yüzleşmek zorunda kaldım...<br />
<br />
Yükseklik korkusu.<br />
<br />
Sitenin sınırları içinde kalan irili ufaklı tepelerden birinin kayalıklarla dolu zirvesi, neden bilmiyorum, küçük oğlumun merakını cezbetti. Manzarasını da çok net hatırladığım bu yere çıkmaya karar verdik.<br />
<br />
Yine onun yaşındayken hoplaya zıplaya keçi gibi çıkıverdiğim bu tepe, bu kez beni bir hayli zorladı. Nefes nefese kaldım. Tabi bunda fazla kilolarımın ve sigara alışkanlığımın etkisini bir kenara not etmekte fayda var. Acak esas meselenin tırmanıştaki zorlanmam olmadığı çok kısa zamanda çıktı ortaya... <br />
<br />
Zemindeki kuru otların kaygan yüzeylerinin üzerine; terden, normalde olduğundan daha kaygan hale gelen terliklerle basmaktaydık. Bir mağaranın dar ve dik girişinin hemen bitiminde, yaklaşık bir karış eninde bir patikanın da hemen yanında, yaklaşık 40 50 metre derinlikte bir yar, kayalık denizle son buluyordu. Ve tahmin edileceği üzere bu alan aslında kamuya açık olmadığı için de herhangi bir korkuluk vs gibi bir korunağa da sahip değildi.<br />
<br />
Resmen Hitchcock filmlerindeki alan derinliği kaydırma efekti gibi, bir anda her şeyin ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Her şey derken, her şey!.. Yani kendi düşme riskim zerre umrumda değildi ama oğlum!.. Bir anda yere oturdum ve yüksek sesle çok korktuğumu, ciddi olduğumu ve hemen burayı terk etmemiz gerektiğini söyledim. Öyle de yaptık zaten. <br />
<br />
Oğlumun gözünde yalandan güçlü, her sorunun cevabını bilen baba figürü çizmek yerine, ayağı yere basan, (bu örnekte kıçı da) rasyonel ve evet, korkuları ile de birlikte kırılgan da olabilen gerçek bir insan olmayı tercih ediyorum :)<br />
<br />
Hasılı, katma değeri yüksek bir gezi oldu... Önümüzdeki sezonda buradan bir ev kiralayarak, en azından bir aylığına da olsa, daha uzun bir süre, burada zaman geçirme planları yaparak ayrıldık...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNMEzg3mi71O6gmd4s2Ll3bOwx1tcDILaGrRiTxwr1HBCyBWD72YfveQ3I7aZzoOsBWyGn7NErRHP7a1cQHNPxJJjN5PE4cJQq04wQlKgB8zSx5kXptzkJRJtj2lxEhEVDHzoXreEjGHI/s1600/20180823_175300.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="900" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNMEzg3mi71O6gmd4s2Ll3bOwx1tcDILaGrRiTxwr1HBCyBWD72YfveQ3I7aZzoOsBWyGn7NErRHP7a1cQHNPxJJjN5PE4cJQq04wQlKgB8zSx5kXptzkJRJtj2lxEhEVDHzoXreEjGHI/s400/20180823_175300.jpg" width="225" /></a></div>
<br />Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-76174711089747408762018-06-14T00:47:00.000+03:002018-06-14T00:47:01.536+03:0024 Haziran'da Nasıl Oy Kullanacağını Biliyor Musun?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
İstersen önce neden oy kullanman gerektiğinden başlayalım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yapılan en son genel seçim verileri üzerinden konuşmak
gerekirse, Ülkemizde kayıtlı 56.949.009 seçmenden 48.537.695’i oy kullanmış.
Yani katılım oranı, %85,23. Gelişmiş ülkeler göz önünde tutulduğunda rekor
sayılabilecek bir oran olsa da, ülkemiz koşullarında, hele ki parlamentoya
girmenin toplam oyların %10’unu geçmeye bağlandığı bir seçim sisteminde,
potansiyelin %15’ine yakın bir seçmenin seçime katılmadığı görülmekte… Yani
seçime katılmayanlar parti kurmuş olsa, parlamentonun 3. büyük partisi
olacaklardı…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yine, yapılan son genel seçimde, 697.464 seçmen, bilerek ya
da bilmeyerek geçersiz oy kullanmıştır ki bunun oranı da, toplam oyun %1,2’sine
denk gelmekte, özellikle 1-2 oyla kazananın belirlendiği seçim bölgelerinde
sonuçları önemli ölçüde etkilemektedir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hem artık sayılı günlerin kaldığı 24 Haziran seçimlerinde
varlık göstermeye çalışan taraflar, bu seçimi tamam mı devam mı noktasına
taşıdıkları için, hem de seçimlerden birinin %50 +1 ile ipi göğüsleyecek
olmasından dolayı, her zaman önemli olan 1 oyu, artık daha da önemli hale
getirmiştir…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu seçimlerde oy kullanmak, normal koşullarda dahi topyekûn
bir ülkenin önündeki 4-5 yılının nasıl yönetileceğini belirlemekte önemli olsa
da, yapılan yönetim sistemi değişikliği ile, daha uzun bir dönemin nasıl
şekilleneceği ile ilgili çok daha önemli, hayati bir değer taşımaktadır.<o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxTNvyY33mTGu5hoX3uST_zS7SBjoDHYjaoElTXOEEzPtKs5CHIEOtKx6L3CF_Z3BzvGsZLT_b_XmLoFZqCwrapDX3mLL_i_l3V_e5F1RdEArP-2nVwZ1aBaEqx_7wMAWoD-2fyFz_sLU/s1600/34747352_10155828078328277_8084078360398921728_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="532" data-original-width="960" height="221" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxTNvyY33mTGu5hoX3uST_zS7SBjoDHYjaoElTXOEEzPtKs5CHIEOtKx6L3CF_Z3BzvGsZLT_b_XmLoFZqCwrapDX3mLL_i_l3V_e5F1RdEArP-2nVwZ1aBaEqx_7wMAWoD-2fyFz_sLU/s400/34747352_10155828078328277_8084078360398921728_n.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Oy kullanmak için adresine gelen seçmen bilgi belgesinde
belirtilen yere, o belge ve geçerli bir kimlik belgesiyle git.<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bu seçimde, sana 2 tane oy pusulası verilecek. Biri cumhurbaşkanlığı
seçimi için, diğeri milletvekili seçimleri için.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-fareast-language: TR; mso-no-proof: yes;"><!--[if gte vml 1]><v:shape
id="Resim_x0020_2" o:spid="_x0000_i1026" type="#_x0000_t75" style='width:453.75pt;
height:198pt;visibility:visible;mso-wrap-style:square'>
<v:imagedata src="file:///C:\Users\burak\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image003.jpg"
o:title=""/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><!--[endif]--></span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhopl7eEJRx_PdFH7x1J2cfzf_TyicELTkz9MVbst0-itrzPKfzoeAp68sUJ2lH4g3fOE1ixLYCgE3MX_T0o1J74vtXAzRnLOwCAKqgXpo1Eg826qYukO-f8T6EQEvjZRNYzzlSWh6UnTE/s1600/9e0d201401fa4d29_640x279.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="279" data-original-width="640" height="173" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhopl7eEJRx_PdFH7x1J2cfzf_TyicELTkz9MVbst0-itrzPKfzoeAp68sUJ2lH4g3fOE1ixLYCgE3MX_T0o1J74vtXAzRnLOwCAKqgXpo1Eg826qYukO-f8T6EQEvjZRNYzzlSWh6UnTE/s400/9e0d201401fa4d29_640x279.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir tane de milletvekili seçimleri için.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-fareast-language: TR; mso-no-proof: yes;"><!--[if gte vml 1]><v:shape
id="Resim_x0020_3" o:spid="_x0000_i1025" type="#_x0000_t75" style='width:453.75pt;
height:195pt;visibility:visible;mso-wrap-style:square'>
<v:imagedata src="file:///C:\Users\burak\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image005.jpg"
o:title=""/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><!--[endif]--></span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiONnC9QC11NXpz-cYzxbzLLhq36yt9tXNm4WzAk_s5CRf8Z00Nys6BHZVa7QjB__ghf1RxDHQDFiPkxVgKHfmJ3k-TdmaKcpAKTnsWw-di64lrDClHhIqMrMjq3fNWKd5PJfDKxVuHllQ/s1600/iste-ittifakli-ilk-oy-pusulasi-dhondt-sistemine-gore-milletvekili-paylasimi%252CpO_1paUsp0m_EdPJmNJMVw.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="409" data-original-width="953" height="171" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiONnC9QC11NXpz-cYzxbzLLhq36yt9tXNm4WzAk_s5CRf8Z00Nys6BHZVa7QjB__ghf1RxDHQDFiPkxVgKHfmJ3k-TdmaKcpAKTnsWw-di64lrDClHhIqMrMjq3fNWKd5PJfDKxVuHllQ/s400/iste-ittifakli-ilk-oy-pusulasi-dhondt-sistemine-gore-milletvekili-paylasimi%252CpO_1paUsp0m_EdPJmNJMVw.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Öncelikle, pusulaların arkalarının mühürlü olmasına dikkat
et.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ön yüzlerinde herhangi bir işaret, önceden yapılmış bir
tercih işareti vs olmamasına dikkat et.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Her iki pusulaya da tercihini belirtmek üzere verilen mühür
kullanımı haricinde, parmak izi, imza, slogan vb. başkaca bir işaret koyma.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Cumhurbaşkanlığı adaylarının yer aldığı pusulada, adayların
fotoğraflarının, isimlerinin ve tercih alanının da içinde bulunduğu çizgilerin
dışına taşmayacak şekilde, tercihen ilgili dairenin içine ve bir kez olmak
üzere tercihinizi yap.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu pusulada, sadece bir adaya oy vereceksin. Başka bir aday için
de tercih yaparsan, oyun geçersiz sayılacaktır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Milletvekili seçimi için verilecek birleşik oy pusulasında
ise, yine düz çizgilerle birbirinden ayrılmış alanlardaki siyasi partilerden
yalnızca birini tercih etmen beklenmektedir.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Ancak partilerin seçimden önce aralarında ittifak kurmuş olmalarından
dolayı, aynı ittifak içinde olanlar, birbirlerinden kesik çizgilerle ayrılmış
olmakla birlikte, yine düz çizgilerle diğerlerinden ayrı tutulmuştur.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tercih mührünü aynı ittifak içindeki partilerden birden
fazlasını seçecek şekilde kullandığında, oyun o ittifak bünyesinde
değerlendirilecektir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir ittifak tercihinde bulunduğun takdirde, o ittifak
dahilinde olmayan diğer partilerden birini ya da diğer ittifak alanını tercih
ettiğin durumda, oyun geçersiz sayılacaktır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tercihini sadece bir parti seçerek yaptığın durumda,
kullandığın oy direkt olarak ilgili partiye verilmiş sayılacaktır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Her iki pusula için geçerli olmak üzere; tercihen pusulaları
katlarken, bastığın mührün, pusulanın başka bir alanında iz bırakmayacak
şekilde katlamaya özen göster, dikkatli bir şekilde zarfına koy.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Tercihini bir ittifak dahilinde, birden fazla ittifak
partisini tercih etmek, ittifak alanı olarak belirlenmiş düz çizgilerin içinde herhangi
bir yere mühür basmak şeklinde kullandığında, verdiğin oy, ittifak için
kullanılmış sayılacak ve bu seçimde partilerin bireysel olarak aldıkları oy
oranlarına bakılarak, ittifak için kullanılan oylar paylaştırılacaktır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Örneğin; kullanılan 100 geçerli oydan A B C partileri
sırayla 30, 15 ve 5 adet bireysel 15 adet de ittifak oyu almış olsunlar. Bireysel
olarak alınan toplam 50 oyun %60’ını A, %30’unu B ve %10’unu C partisi almış
olacağı için, ittifak için kullanılan 15 oy sırasıyla 8 oy A, 5 oy B ve 2 oy da
C partisine dağıtılmak suretiyle, A partisine 38 oy, B partisine 20 oy, C
partisine de 7 oy gelecek şekilde hesaplanacaktır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İttifak ortağı partilerden herhangi biri yurt genelinde %10
seçim barajını aştığı takdirde de, o ittifaka dahil olan partiler, aldıkları oy
oranının barajın altında olup olmamasına bakılmaksızın, TBMM’de temsil
edileceklerdir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Normal koşullarda oyunu kullandıktan sonra görevini tamamlamış
olmana rağmen, bu seçime özel, seçimlere herhangi bir şaibe karışmasını
engellemek üzere bir araya gelmiş STK’larda nasıl görev alabileceğin konusunda
seni tatmin edecek ön araştırmanı yap. Oyunu kullandıktan sonra
görevlendirileceğin yere git. Hiçbir şey yapmasan bile, sana ait sandıktan seçim
tutanağının bir kopyasının en azından bir fotoğrafını çek, bulunsun.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu seçim, ülkemizde aksayan yönleri olsa da demokratik
yöntemlerle yapılmış son seçim olabilir. Senden sonraki nesillerin de geleceği
senin elinde…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şaka değil.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Oyunu kullan, sonra da oyuna sahip çık.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/PKgNGKMyrzg/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/PKgNGKMyrzg?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<a class="link-complex" href="https://twitter.com/search?q=%23Sand%C4%B1kPe%C5%9Fine" rel="hashtag" style="background-color: white; color: #1da1f2; font-family: HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 16px; outline: none; text-decoration-line: none; white-space: pre-wrap;" target="_blank"><span class="hash">#</span><span class="link-complex-target" style="text-decoration-line: underline;">SandıkPeşine</span></a><span style="background-color: white; color: #292f33; font-family: HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 16px; white-space: pre-wrap;"> </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-51886498885681596452018-06-13T18:46:00.002+03:002018-06-13T18:46:27.413+03:00Sürpriz<span style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">Babam.</span><br style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;" /><br style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;" /><span style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">Çok severdi çay içmeyi, kaşarlı tost yapıp yemeyi. Dumanı üstünde çayları neredeyse bir dikişte bitirirdi. Bir keresinde of baba ağzının içi amyant mı kaplı ya, dediğimde yine kafasını geriye atıp uzun uzun gülmüştü.</span><br style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;" /><br style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;" /><span style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">Ama günde en az bir tane de kahve keyfi olurdu, caneyiyle birlikte, cam kenarındaki koltuğunda.</span><br style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;" /><br style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;" /><span style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">Gazetede önemli bir şey okuyorsa, kahvesi soğuyabilirdi, sorun olmazdı. Ama ille de sıcak severdi kahvesini de... Şimdi, hiç görmediği küçük gelini, sonsuzluğa uğurlayışımızın yıl dönümünde, böyle bir sürpriz yaptı bana da... Bunca yıl öncesinden, böylesine doğru bir karar vermiş olmanın mutluluğu ile babamın eksikliği birbirine karıştı bugün...</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7sEq7FVY3Xxzd2RmCdpAMG33jzwGsRCQWw-q65zTHxbNdEYGV26fulfV4bcqEtyUR9c6VeynXK21m3ldqLUL1RTpMN8Mdw1wLfOCEFb02eaR30pHAfl2N-L0wz5ZB6iLXrv7s5x0Y3fc/s1600/20180612_152605.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="900" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7sEq7FVY3Xxzd2RmCdpAMG33jzwGsRCQWw-q65zTHxbNdEYGV26fulfV4bcqEtyUR9c6VeynXK21m3ldqLUL1RTpMN8Mdw1wLfOCEFb02eaR30pHAfl2N-L0wz5ZB6iLXrv7s5x0Y3fc/s640/20180612_152605.jpg" width="360" /></a></div>
<span style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;"><br /></span>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-90131617672829013782018-06-02T04:14:00.001+03:002018-06-02T04:15:00.030+03:00Bugün Küçük Oğlum da Büyüdü :)<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; color: #222222;">(yaşça) Küçük oğlum, eğitiminde bir kategoriyi daha geride bırakarak lise yıllarına başlamak için bir adım daha attı. Bir iki yan binada arkadaşlarıyla birlikte, ortaokuldan mezun olmalarını kutluyorlar. Hem de şehrin öbür tarafında... Bugün evden çıkarken böyle bir planım yoktu ama her nasıl olduysa işte, kendimi şehrin o öbür tarafında buldum :) Güvenlik nöbeti tutuyorum kendimce...</span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; color: #222222;"><br /></span></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; color: #222222;">Zamanlama olarak biraz kafa dağıtsınlar diye düşünmüş okul yönetimi. İyi de etmişler aslında çünkü henüz daha esas sıkıntılı süreci yani liseye geçiş sınavını atlatamadı. Ama onu da başarılı bir şekilde geçeceğine inanıyoruz. Hele ki onun hayatıyla karşılaştırınca uzunca sayılabilecek bir süredir ana konumuz, nasıl bir yer kazanacağı iken...</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Düşününce, ne kadar gerginlik yaşadığını anlayabiliyor insan. Bir yandan fiziksel olarak büyümek, bir yandan duygusal olarak hem büyümek, hem girdaplarda boğulmadan ilerlemeye çalışmak, e bir de bu, hayatının düzenini kuracağı mesleği hakkında eğitim alacağı üniversiteye en iyi şekilde hazırlanacağı liseye karar vermek, daha da önemlisi oraya girebilmeye hak kazanmak...</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Çocuklarımızı çok erken zamanlarından itibaren çok acımasız bir yarışa sokuyoruz ne yazık ki... </span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Doğal olarak olabilecek en iyi koşullarda eğitim almalarını ve hayata bir-sıfır önde başlamalarını istiyor insan. Ama ne pahasına... </span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Neleri kaçırdığının o da farkında değil, biz de... Hayatının normali böyle olunca insan dışında kalan her koşulu anormal olarak değerlendiriyor ne yazık ki...</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Uzun uzun eğitim sistemini daha doğrusu karmaşasını eleştirecek değilim ama bir şeylerin yanlış olduğu kesin.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Böyle bir ortamda genç olmak daha çok ilgimi çekiyor şu anda...</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">İletişimin bu kadar hayatı kuşattığı bir dünyada oğlumun sesini ne kadar duyabiliyorum. Sesini çıkartıyor mu, kendisini nasıl ifade ediyor... Öyle kuşak çatışması birbirini anlayamamak diye bir durum olmamasına ve gözlemleyebildiğim kadarıyla diğer baba oğullara göre iyi de anlaşıyor olmamıza karşın, yine de eksik kalan bir şeyler var içimde...</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Belki de sürekli bir sarıp sarmalama isteğinden kaynaklanıyordur...</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Aslında yürümeyi konuşmayı nasıl öğrendiyse hayatın kalanını da kendisi deneyimleyerek öğrenecektir. Bunda şüphe yok... Da endişe var işte :)</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /></span><br />
<span style="font-family: inherit;">Gözümün önünde şekilleniyor olması da ayrı heyecan verici bir durum. Abisinin (ağabeyi yazmayı da biliyorum, sadece komik geldiği için kullanmıyorum) bu zamanlarına tanık olma fırsatım olmadı mesela... </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Etrafında olup bitenlere verdiği tepkilerin içinden, yaşının etkilerini çıkarttığın zaman, bildiğin büyük adam işte :)</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Akşam yemekleri sırasında haber bültenini mümkünse kapattırması, telefonuyla sürekli birileriyle iletişim halinde olması, (ki bazen ben de odasındayken mesaj gönderiyorum, bağırmaktan iyi neticede...) ara verdiği piyano çalma işine geri dönmesi, kurt köpeği istemesi :)</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Hepsinin içinde kenarında köşesinde bir birey olarak haklı talepler de var, çocuksu yönler de. Yarım yüzyıla yaklaşan bu yaşımda benim de zaman zaman çocukça davrandığım doğrudur... Seviyorum çünkü...</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">İnsan bir iki mili saniye için bile olsa sorumluluklarından arınmak istiyor...</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">O ne yapmayı özleyecek şimdiden kestirmek mümkün değil ama ben, yazın öğlen sıcağında balkonda siestaya dalarken dinlediğim cırcır böceklerinin sesini özlüyorum mesela... Camlı kapının rüzgardan hafif sallanışıyla tavana yansıyan ışık oyunlarını bir de...</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
Bu yazıya geçen hafta başlamıştım, başta geçen sınav da 5,5 saat sonra başlayacak... O da rahatlayacak nihayet... Bir iki yıllığına ama... Sonra da üniversite çılgınlığı var sırada...<br />
<br />
Ben nefes almaya devam edeyim de, bakarız çaresine...<br />
<br />
Bu satırlardan babamı çokça yad etmişimdir. Şimdi de sonraki kuşağa sevgilerimi iletme zamanı.<br />
<br />
Oğullarım sizi çok seviyorum.<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-55333406794679218562018-05-21T12:19:00.002+03:002018-05-21T12:19:56.460+03:00Vıkvık Yapma Oy KullanÇok kısa bu sefer;<br />
<br />
İçinden geçtiğimiz dönem, toplumun hemen her kesimi tarafından bir an evvel geride bırakmak istediği bir dönem.<br />
<br />
Sürekli bir seçim atmosferi ve beraberinde getirdiği ekonomik zorluklar, mevcuttaki süre gelen sıkıntıların katlanarak çoğalmasına sebep oluyor.<br />
<br />
Ülkenin nefes almaya çok ihtiyacı var.<br />
<br />
Kimsenin de elinde sihirli bir değnek yok ki bugünden yarına her şeyi düzeltebilsin. Ama umut var. İstek var.<br />
<br />
Her alanda doğru politikaların üretilmesi, fizikteki NŞA, normal şartlar altında bile doruk seviyede zorken, anormal koşullar altında, anormal tedbirler almayı gerektirir...<br />
<br />
Bir liste itirazıdır gidiyor bugün. Vay efendim az sayıda kadın varmış, Deniz Baykal niye konmuş yine vs.<br />
<br />
Ey oy kullanacak sevgili arkadaşım! Eleştirdiğin liderin son zamanlarda yaptığı akıllı hamleler, iktidar sahiplerini hep ters köşeye yatırdı. Bundan sonra yapacakları da öyle.<br />
<br />
Mikro demokrasiyi bir süre unut! Makro demokrasiyi tesis ettikten sonra, inan ki nerede kalmıştık diyerek bu meselelere de dönülecektir.<br />
<br />
Senin attığın twit sayısı kadar yıldır siyasetle, bürokrasiyle haşır neşir olmuş bu insanlara biraz güven.<br />
<br />
Bu süreçte itirazlarla kaybedilecek zaman yok.<br />
<br />
Kısa olacak demiş bulundum :)<br />
<br />
Hasılı, sen iyisi mi vıkvık yapma oyunu kullan.<br />
Cumhurbaşkanlığı için 1.,<br />
Meclis için 6. sıraya...<br />
<br />
Bahçeli olsa, "1 ve 6, bak 16 işte, 16 yılın sonu gelmiştir. Bu iktidarı göndermek için daha ne beklenmektedir!" falan derdi... Canım ya...<br />
<br />
<br />Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-57557665523094207682018-05-18T21:33:00.002+03:002018-05-18T21:33:58.468+03:00Nerede O Eski 19 Mayıslar<span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Bugün kendisi de bir çiçek olan sevgili eşim, eve gelirken çeşit çeşit saksı çiçeği alıp gelmiş. İçlerinden biri de arslan ağzı... </span><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Hop! Işık hızıyla döndüm mü sana çocukluğuma :) Bahane aradığım da doğrudur ama gerçekten, yazlığımızın bahçesinde en sevdiğim çiçeklerden biriydi arslan ağzı. Her akşam Edremit dönüşü şortunu giyip hortumla suladığı Atatürk çiçeği babama rezerve olduğu için, bize de diğerlerinden seçmek kalıyordu haliyle... Bizimkilere sorsanız bilmezler aslında ben hangi çiçeği severim, yani daha çok... İçten içe, sessizce severdim ben, arslan ağzı ve zıpçıktıları... </span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUe_Liv-2oN80zMAame0-D3mVxro5XP9DuUQtsJVTlRoNdJYdE4BOk7kza6a0q5IfL91nyEyb3YdGTeTC5IRuaFB0imA608WtgbS8PfCkFlSnpyJfSyaHOMgZBJxfV6fQ9ddjuRFjrRVw/s1600/20180518_182207.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="900" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUe_Liv-2oN80zMAame0-D3mVxro5XP9DuUQtsJVTlRoNdJYdE4BOk7kza6a0q5IfL91nyEyb3YdGTeTC5IRuaFB0imA608WtgbS8PfCkFlSnpyJfSyaHOMgZBJxfV6fQ9ddjuRFjrRVw/s400/20180518_182207.jpg" width="225" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEin3KQ7MnUb3F5wDIt2v28WTbgzcT4gAGyZKSI0CV1hEed-IpQa6DhpzwBOFFZPLBbkiXuNE5XD_SysTfSQh9jIB2aIlvRaUVI_d9sCsUlOlaQufwPuUjdjUMirHFmO0a_3Ya8cybyn67U/s1600/20180518_182151%25280%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="900" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEin3KQ7MnUb3F5wDIt2v28WTbgzcT4gAGyZKSI0CV1hEed-IpQa6DhpzwBOFFZPLBbkiXuNE5XD_SysTfSQh9jIB2aIlvRaUVI_d9sCsUlOlaQufwPuUjdjUMirHFmO0a_3Ya8cybyn67U/s400/20180518_182151%25280%2529.jpg" width="225" /></a></div>
<br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Yeni nesil bilmeyebilir, arslan ağzının çiçeğini iki yanından bastırırsanız, gerçekten bir arslanın ağızını andıran bir hal alır... Artık çocuk aklımla ne hayaller, hikayeler uyduruyorduysam onlarla oynarken, unutmuşum ama derinlerde bir yerlerde izi kalmış demek ki...</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Bir çocuğun hem çocukluğunu hem de ilk gençliğini geçirebileceği, zamanın şartlarına göre en ama en! güzel yerlerden biriydi yazlığımız. 1 Mayıslarda Edremit'in doktorları, avukatları ve eczacılarından mütevellit bir grup daha yakın olan mesire yerlerinde piknik düzenlerdi. Ama 19 Mayıslarda, babam nöbetçi değilse ya da hastası yoksa, mavi anadolumuza doluşup 35 km uzaktaki yazlığımıza giderdik ailecek. Her seferinde arabadan indiğimde boyumdan uzun otlarla karşılaşmak çok şaşırtırdı beni... Hepi topu 3 hafta sonra okullar kapandığında yaz tatili için tekrar geldiğimizde eser kalmayan o yemyeşil otlar...</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Biraz daha büyüyüp de lise zamanına eriştiğimde malum 19 Mayıslar artık katılmam gereken törenlerin de olduğu bir bayram haline gelmişti... Hem de ne tören! Eğitim döneminin belki de en başından itibaren hareketleri belirlenen, beden eğitimi derslerinin yegane konusunu oluşturan, heyecanın da doruklarda yaşandığı... </span><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Heyecanın bir sebebi de, geçit töreninin ardından kasabanın tek futbol sahasında yapılan gösteriyi hata yapmadan tamamlayabilme derdinden kaynaklanıyordu. Ben o gösteri takımlarında hiç bulunmadım aslında ama yine de o bayramın anlamı, bir şeylerin başlangıcını oluşturması, her zaman, şimdi bile kalbimin normalden daha hızlı atmasına neden oluyor.</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Yaş aldığım doğrudur. Ama sanırım ben kendimi, 10 yılda yaratılmış her yaştan 15 milyon gençten biri olarak görmeye devam edeceğim. Tabi 10, 95 oldu, 15, 82 o ayrı...</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Da...</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Şurası da bir gerçek ki, bir şeyler de eksik kaldı, olduramadık...</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Aradan geçen zamanda çok gereksizlikler oldu, çok zaman kaybettik. Bu düşünceler ne kadar canımı sıkıyorsa da, çocuklarıma baktığım zaman yine umut doluyor içime... Biz belki kıymetini bilmeden yaşadık, yanlış giden şeylere dur diyemedik, ama onlar başaracaklar...</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 12.8px;">Sadece ekmek olsa iyi, her şey arslanın ağzındayken bile :)</span>Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-59072278542877320862018-05-16T16:59:00.001+03:002018-05-16T16:59:57.525+03:00Muasır MedeniyetSapla samanın iyiden iyiye birbirine karıştığı bir dönemde yaşıyoruz.<br />
<br />
İnsanlar, sadece yurdum insanı da değil, külliyen neredeyse bütün insanlar, bilgiye ulaşmanın tüm zamanların en kolay hale geldiği bir devirde, bu kadar bilgisiz kalabilmeyi başardıkları gibi, eksikliğini de hiç hissetmiyorlar.<br />
<br />
Benim babam, rahmetli, lise zamanlarında devletin yatılı okulunda okuyormuş. Köyünden de epeyce uzak kaldığı için, hem de imkansızlıktan, kısa tatillerde hep okulunda kalırmış. Okula devam ettiği süre boyunca, okulunun kütüphanesindeki roman şiir vb. normal kitapları bir tur okuyup bitirdiği gibi, mevcuttaki ansiklopedileri sıraya sokup okumaya başlamış...<br />
<br />
E o zaman bir sinema var, ona da gidecek para yok, bir de radyo. Başka eğlencesi olmayınca insanın, haliyle okumaya veriyor kendini. Ama radyoyu da takip edermiş orası kesin. Klasik müzik bestecilerinin hemen hepsini sayardı sıradan. Eşlik etmediği türkü yok gibiydi. Sesli olarak yapmazdı annem varken ama ben gözünden anlardım...<br />
<br />
Bilgi ilginç bir şey. Düşünsene, biliyorsun!<br />
<br />
Bildiğin zaman, artık o her ne ise, başka bildiklerinle karşılaştırıp, aralarında bir bağ var mı yok mu onu keşfedebiliyorsun... Olaylar olgular arasında korelasyon kurabiliyorsun. Belli koşullar oluştuğunda, sonucun ne olacağını az çok tahmin edebiliyorsun... Şimdilerde bunu algoritmalarla yapıyorlar. Ama sanılmasın ki bilgiyi kürekle bilgisayara yükleyince yazıcıdan hop diye rapor çıkıyor... Onun da ince hesaplamaları analizleri var, hala ya da henüz insan eliyle yapılan...<br />
<br />
Bunu yapan kurumlara falan rastlamışsınızdır. TV haberlerinde geçti mesela en son. Bizdeki algısıyla "amaaaan komşum, kapatıcam valla feysbuk hesabımı, her şeylerimizi dinliyorlarmış" şeklinde yer bulan, işi bilenlerin de büyük veri analizi dedikleri hikaye...<br />
<br />
Incık cıncık anlatacak değilim, zaten derinlemesine bilmediğim konular. Derdimi anlatacak kadarını biliyorum öyle söyleyeyim...<br />
<br />
Ama şu var, hani adını anmaktan çekindiğiniz kişi var ya, işte onun neredeyse bir asır önce hedefe koyduğu muasır medeniyet seviyesini aşma meselesi... İşte o muasır medeniyetler, yani çağdaşımız olan uygarlıklar, bu tip olaylarla haşir neşir vaziyetteler... Yani o geçmemiz istenen çıtanın seviyesi buralarda...<br />
<br />
Bunu isteyen nasıl birisi diye hiç düşündünüz mü bilmiyorum.<br />
<br />
Zaman içinde onca unvan isim almış olduğu halde, annesinin sadece "Mustafa'm" diye çağırdığı, ki tartmak, ölçmek bize düşmez ama peygamber sevgilerini biricik oğullarına ismini vererek taçlandıran bir aileden söz ediyoruz.<br />
<br />
Ailesinin hali vakti yerinde olsa da, zamanın ağır şartları sebebiyle eğitimine askeri lisede devam eden, burada derslerindeki başarının yanında terbiyeli ve örnek davranışları sayesinde adına Kemal eklenen, zamanının olabilecek en iyi koşullarında kendisini yetiştirmeyi becermiş bir kişilik...<br />
<br />
Hem asker olması, hem de mensubu olduğu Osmanlı İmparatorluğu'nun coğrafyasında gelişen olaylar, bir yerde kaçınılmaz olarak adına Gazi unvanı eklenmesine sebep olurken, o, tarihimizde az sayıda askerin layık görüldüğü Mareşallik yolundaki yükselişini hiç düşünmeden bitirerek, bambaşka bir düzen içinde kariyerine sil baştan başlamayı göze almıştır.<br />
<br />
Bu yeni kariyerindeki başarısının bir sonucu olan Türkiye Cumhuriyeti de, sırası geldiğinde onu<br />
Atatürk soyadını vererek onurlandırmayı bilmiştir.<br />
<br />
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki atılım hamlelerinin ivmesini de göz önünde tutarsak, o zamanki çağdaşlarını yakalayıp önüne geçme konusunda neden bu kadar istekli olunduğunu da anlayabiliriz... Çünkü, dünya düzeni, o zaman da şimdi de, haklı ve güçlü arasındaki dengeyi hep güçlü olandan yana kullanmakta...<br />
<br />
Hayır bunları yazmak zorunda hissediyorum, neden? Toplumumuzun bir kısmı, (küçük, küçücük) kendisini reddetme noktasına doğru ilerlerken, daha geniş bir kesim, bir roman kahramanı gibi değerlendirmeye başladı çünkü... Bir efsane yarattığı doğrudur. Ama her olan bitenin ardında yaşanmışlıklarıyla, özlemleri ve rahatsızlıklarıyla bir insan olduğunu unutmaya başladık...<br />
<br />
Atatürk inşa ettiği cumhuriyet ile bu toplumun tutkalıdır. Geçmişinden ve coğrafi koşullarından dolayı, kültürlerin, milletlerin ve inançların geçiş noktası halindeki Anadolu üzerinde kurulan Türkiye'nin belki de tek ortak paydasıdır. İstenildiği kadar küçük ve farklı parçalara bölünmeye, ayrıştırılmaya çalışılsın, bu ülkenin insanları için kırmızı çizgi, vatanları ve onun var olmasını sağlayanlardır.<br />
<br />
Dolmuş yolculuğu yapanların mutlaka başından geçmiştir. Arka dörtlüde üç kişi oturuyorken, dördüncü yolcu gelir, önce koltuğun ucuna oturur, çok az sonra mabadı geriye doğru kaydırır, buraya kadar normal, birazdan bacaklarını aralayıp, ona ait alanın sınırlarını biraz aşar, sesinizi çıkartmaz, rahatsızlığınızı ters bakarak dahi olsa ifade etmezseniz, yayıldıkça yayılır artık...<br />
<br />
Ancak bu ülkenin insanları, zaman içinde içi boşaltılmaya çalışılan değerlerine her zaman sahip çıkacaktır.<br />
<br />
Nitekim, yüz yılı aşan köklü bir kurumun başına nasıl geldiği malum bir hödük, çıkıp Atatürk'e, taşıdığı değerlere cart curt ederse, ağzının payı itinayla verilir...<br />
<br />
Net!Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-43642277524827684082018-05-16T15:47:00.004+03:002018-05-16T15:47:50.604+03:00Gazze ÜzerineAvcı toplayıcı düzendeyken hayat ne güzelmiş... Çok çok bir gergedan ezer, ya da açlıktan ölürmüşsün... Küçük gruplar halindeki insanlardan erkek bireyler ava çıkar, artık ne zaman dönerlerse, sığındıkları inde yiyecek bekleyenlerle paylaşırlarmış ganimetlerini. Boş dönerlerse de artık topluluktaki kadın bireyler inin yakın çevresinde ne ot çöp buldularsa onlarla yetinirlermiş.<br />
<br />
Bu cinsiyetçi yaklaşıma karşı çıkan pek yok gibi ama araştırmalar tersi ya da karışık durumların olduğunu da gösteriyordur elbet. Zaten konumuz da o değil...<br />
<br />
Deyişe yakışır bir şekilde, henüz geliştirilmemiş olsa da, ekmek elden su gölden bir durum. Doğalgaz faturası yok, ev kirası yok, trafik yok... Sabah kalkıyorsun, acıktın mı, yiyecek bir şey varsa yersin, yoksa çıkıp bulur öyle yersin... Akşam mı oldu, yetiştirecek sunumun yok, kaçırdığın dizi yok, azalan internet kotası yok... Uykun gelince bulduğun bir yere kıvrıl uyu...<br />
<br />
Gelişmişlik zannediyoruz ama o ilk çiti çeken var ya o ilk çiti çeken... Evinin etrafını çevirip, buralar benim, geçeni fena yaparım diyen... İşte ne olduysa o ilk çitten sonra oldu zaten...<br />
<br />
Bu ev benim. Bu tarla ailemin. Bu mahalle bizim. Bu kenti biz yönetiyoruz. Bu toprakların hepsi bizim ülkemiz...<br />
<br />
E çık yukarıdan bir bak bakalım. Hangi birinin sınırı görünüyor... Bir tane insan görebiliyor musun o kadar yüksekteyken. Göremezsin! Yok ki...<br />
<br />
Yine alakasız ama hazır yükselmişken araya sıkıştırayım;<br />
<i><br /></i><i><b> Aldanma kara bulutlara,</b></i><br />
<div style="text-align: left;">
<i><b> Gecenin zifiri korkutmasın seni.</b></i></div>
<div style="text-align: left;">
<i><b> Dik tut başını.</b></i></div>
<div style="text-align: left;">
<i><b> Bil ki,</b></i></div>
<div style="text-align: left;">
<i><b> Yeterince yükseldiğinde,</b></i></div>
<div style="text-align: left;">
<i><b> Aydınlatacaktır güneş yüzünü...</b></i></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLWcIH7bkSpIb-ZZm0hZwdU5Se_v5tpyvqNYSFsGjJ1PpJgyewIJH2EqhCGeDPCNe0CjiHAf-Q6CQpx_yjbRrso_Cle-zb2glixMjhu-0GcyATq9AN2le4yyoBZsW6F6GQt2TxUr6_0Cc/s1600/racing-earth-banner.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="642" data-original-width="1600" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLWcIH7bkSpIb-ZZm0hZwdU5Se_v5tpyvqNYSFsGjJ1PpJgyewIJH2EqhCGeDPCNe0CjiHAf-Q6CQpx_yjbRrso_Cle-zb2glixMjhu-0GcyATq9AN2le4yyoBZsW6F6GQt2TxUr6_0Cc/s400/racing-earth-banner.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
Peh peh peh... Cinas mı ararsın, mürsel mecaz mı hepsi var Ya Hu! :)<br />
<br />
Neyse... Aslında olmayan sınırların beş santimi sende kaldı, yok oradan nehir geçiyor, o nehir benim... Gibi, iler tutar bir yanı olmayan mevzular yüzünden aman efendim ne savaşlar ne savaşlar...<br />
<br />
Değil arkadaşım. Sana ait değil!.. Hani illa ki bir aidiyetten konuşacaksak, o iddia ettiğin her neyse, o, sen, ben, baban, deden... Gördüğün görmediğin her şeyin tek bir sahibi var. Seninkisi olsa olsa kiracılık, ya da hadi muhafızlık olur... O da ömrün çerçevesinde... Öldün, o da bitti...<br />
<br />
Hazır Yaratıcı'dan dem vurmuşken;<br />
<br />
Aklı erip de konuşmayı becerebilen ilk insandan (dolayısıyla ilk peygamberden), son peygamberine kadar, değişik dillerde, değişik dinlerde, değişik adlarla anılan Allah, hemen hepsinde ortak olarak demiş ki; öldürme, çalma, inancından, öğretilerimden sapma, dünyadaki hayatını doğrulukla, güzellikle geçir ki sonra bana döndüğünde seni mükafatlandırayım...<br />
<br />
Sırf yazıya döküldüğünden midir, yoksa an itibariyle dünyada yaşayan popülasyonda çoğunluğu ele geçirdiklerinden midir, artık orasını kendi bilir, aynı istikamete yönlendiren kulvarlardan üçü, neredeyse aynı lokasyonu kendileri için kutsal saymış.<br />
<br />
Evet Kudüs'ten bahsediyorum.<br />
<br />
Mesela, dünya küresine bir çomak batır tam Kudüs'ün olduğu yerden, kürenin öbür tarafından çıkan ucu nereye denk geliyorsa, aslında kutsiyet bakımından, o yer ile şu paylaşılamayan Kudüs, inanın bana aynıdır. En nihayetinde, "sana faydalanman için verilmiş" armuttan bir farkı yok. İyi bakman şartıyla verilmiş bedenlerinde olduğu gibi...<br />
<br />
Neyi paylaşamıyorsun!<br />
<br />
Niye paylaşamıyorsun!<br />
<br />
Neden?!<br />
<br />
Şeklini şemalini bilmediğin bir varlık adına sözde, derdin gücün şekille şükülle bir mekanı elimde tutayım... Tamam, inandığın din o topraklarda doğdu. Tamam en kıymetli hadiselerinden çoğu orada gerçekleşti. Tamam günahların en büyüğü de orada oldu. Kendini affettirmek için, senin için çok kıymetli olduğu için, ilk kez gerçekleşen bilmem kaçıncı hayırlı olayını yad etmek için orayı elinde tutmak istiyorsun.<br />
<br />
Da... Sahibi sen değilsin güzel kardeşim.<br />
<br />
Paylaşacaksın!<br />
<br />
Bu kadar basit Ya Hu!<br />
<br />
Hasılı; Kudüs, zaman geçirilmeden yönetimsizleştirilmelidir. Sahipsizleştirilmelidir. Bırakınız herhangi bir devletin başkenti olmayı, en basit belde statüsünde tutulup, ki belediyecilik işleri yapılabilsin, tamamen dini ibadetler için eşit olarak ayrılmış bir şehir haline getirilmelidir.<br />
<br />
Bugün şu sayıda insan öldü, bu kadar da yaralı var. Bu kanıksanacak bir şey değil arkadaşım!<br />
O ana gelene kadar senin benim gibi hayatın her aşamasından geçmiş, ve sırf ben yaptım oldu diyen bir yönetimin halt etmesi yüzünden de son nefeslerini vermişler... Yoklar yani artık...<br />
<br />
Paylaşmayı öğreneceksin!<br />
<br />
Bunu öğrenmek için tüketiyorsun o oksijeni...<br />
<div>
<br /></div>
Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-24801412373111176912018-05-14T16:09:00.003+03:002018-05-14T17:09:19.642+03:00Güzel Şeyler de OluyorYine güneşin cömertçe ısıttığı bir günde kendime gölge bir yer buldum Caddebostan sahilinde bir çay bahçesinde...<br />
<br />
Hemen yanımda orta yaşını geride bırakmış bir beyefendi, telefonla bir iki konuda yardım almaya çalışıyordu. Böyle yetiştirilmese de insan ister istemez kulak misafiri oluyor haliyle. <br />
<br />
Televizyonuna kablosuz kulaklık bulabilmek için en az üç yeri aradı, derdini anlattı, bekledi, bir daha anlattı ve sonunda takip edebidiğim kadarıyla da yanlış yönlendirildi. Tabi ki bunun farkında değildi. O, muhtemelen bu iş için ayırdığı paranın çok üzerinde olmakla birlikte aldığı cevaplardan memnun görünüyordu. <br />
<br />
Başka bir konuda da müşteri temsilcileriyle cebelleşmesini sabırla bekledikten sonra, özür dileyerek aradığı ürünü en uygun koşullarda nereden bulabileceği ile ilgili fikrimi söyledim, pek sevindi... Bir beyefendi olduğundan telefonda bağırarak konuştuğu için özür dilemeyi de ihmal etmeden tabi..<br />
<br />
Ben insanların böyle ortamlarda tanımadıkları halde birbiriyle sohbet etme cesaretini göstermediklerini düşünürdüm. Çevrelerine ördükleri yüksek duvarların ardında güvenli ve mutlu mesut yaşadıklarını düşünürdüm. Ama işte nezaketle yaklaşınca insanlar hala daha çevrelerine ilgili ve olmadık bir şekilde yardımlaşmaya açıklar... Bu durum etrafıma biraz daha umutla bakmama yardımcı oldu diyebilirim...<br />
<br />
Şu an bulunduğum bu ortamda yaş ortalamasının bir hayli yüksek olması da böyle bir deneyim yaşamamda etkili bir faktör. Bunu yadsımak olmaz ama kafamı kaldırıp etrafa baktığım zaman, masadan masaya sohbet eden, güler yüzlü genç insanlar da var.<br />
<br />
İnsan ister istemez, bu hoşluklarla mekandaki insanların sosyo-ekonomik durumları arasında bir bağ kuruyor ama yine de güzelliklerin toplumun her kesimine yayılması için bir başlangıçtır.<br />
<br />
Hasılı, güzel şeyler de oluyor...Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-49646839818008464162018-05-11T20:55:00.001+03:002018-05-11T20:55:25.196+03:00Ülkenin Neye İhtiyacı Var?Bunu sakince bir düşüneyim dedim ve anında karşıma çıktı... Evet bu ülkenin sakin olmaya ihtiyacı var.<br />
<br />
Büyük pencereden bakınca bir şey değilmiş gibi görünüyor ama buyrun işte benim bile ömrümün üçte biri, aklımın erdiği zamanın ise yarısından fazlası bir süredir, ülkecek her Allah'ın günü hop oturup hop kalkıyoruz. Biraz dışarıdan bakmaya çalışsam bille her yıl bir seçim yapıyormuşuz gibime geliyor. Zaten de öyle aslında... <br />
<br />
Gayet majör konularda, derinlemesine inceleme yapmadan, konunun uzmanlarının görüşlerine danışmadan, yangından mal kaçırır gibi kararlar vermemiz bekleniyor. Üstelik süreçler içinde konuşulan argümanların yöneltilen soru cümlesiyle uzak yakın ilgisi olmadan.<br />
<br />
Sen ve senin gibi düşünenler, vaktiyle şunu şöyle, bunu böyle yaptığı için şimdi berikini böyle yapmak gerekiyor şeklinde, elmanın armutla toplandığı, üzümle çarpıldığı, tutarsız laf kalabalıkları...<br />
<br />
Kim daha yüksek tondan bağırırsa onun daha haklı olduğunu sanan, sorgulamayan bir toplum olduk çıktık. Üstüne bir de zayıf bir hafıza eklenince, dün söylediği ya da yaptığı bir şeyin bugün tam tersini savunan liderler, o an için karşısındaki güruh ne duymak istiyorsa onu söyleyip günü kurtarmaya başladılar...<br />
<br />
Bu meseleler daha da çeşitlendirilip uzun uzun anlatılabilir. Ama buna artık zaman yok.<br />
<br />
Hemen yapılması gerekenler var onun yerine...<br />
<br />
İlk elden 3 Y birbirinden ayrılmalıdır. Biri diğerinden daha üstün olmayan bu mekanizmadaki unsurların işleyişlerindeki dengeyi tekrar kurmamız gerekiyor.<br />
<br />
Bu 3 unsurun, yenilenen koşullar ve gelecekteki ihtiyaçlar öngörülerek kendi içlerinde yeniden yapılandırılmaları lazım. <br />
<br />
Yasa koyucunun, temel konularda, işleyişinde kötüye kullanmaya yol açabilecek boşluklar olmayan kanunlar hazırlaması gerekir. Bunun olabilmesi için, her türden ideolojik kimliğinden soyunarak, sadece ilkeli bir adaleti yapılandırmayı amaç edinecek uzman hukukçu ve dil bilimcilerden oluşacak bir komisyon kurulmalıdır.<br />
<br />
Anayasa dediğimiz metin, her konuya derinlemesine yön vermek yerine adını da aldığı ana koularda sınırları çizmeli toplumun her kesiminden insanların anlayabileceği bir dille ve olabildiğince az ama kapsamlı maddelerle, herkesin ezberinde yer bulmalıdır...<br />
<br />
Kanun dediğimiz şey, herkes için lazım. Dolayısıyla birileri tarafından suistimal edilebilecek, maharetli hukukçuların boşluklarından faydalanabileceği şekilde değil, evrensel hukuk kuralları çerçevesinde, adil yargılanmaya yadımcı metinler olarak hazırlanmalıdır.<br />
<br />
Bu metinleri değerlendirecek savcı ve avukatların da görevleri gereği taraf oldukları kişileri, baskı ve korkulardan uzak, en iyi şekilde değerlendirmeleri, hakimlerin de maddi deliller ve yasalar haricinde kalan her faktör için kör olmaları ve tarafsız kararlar almaları gerekir.<br />
<br />
Ekonominin unsurları ancak bu denli güveniliilr bir yargı sistemi olduğunda gelişebilir.<br />
<br />
Yabancı sermayenin kendini güvende hissetmesinin yegane sebebi olmasını geçelim, yerli ekonomi için de herhangi bir uyuşmazlık durumunda ya da yanlış uygulamada, ihtilafların adil ve hakkaniyetli bir şekilde çözülmesi, hayati önem taşır.<br />
<br />
Kanunlarca suç kabul edilen bir eylem gerçekleştiğinde, öznesinin kim olduğuna bakılmaksızın, eşit olarak uyguanacak cezai yaptrımlar, toplumsal düzenin sağlanması için önemlidir.<br />
<br />
Ancak bu şekilde bilim üretmekle yükümlü olan kurumlar özgürleşşebilir ve özgüveni yüksek, işini doğru yapan bireyler yetiştirebilir.<br />
<br />
Zaman geçirilmeden, ülkenin tarım, hayvancılık ve başta katma değeri yüksek sektörler olmak üzere sanayinin hemen her alanında geliştirici politikalar üretilmeli ve bu politikalar hükümet değil, devlet politikası olarak uygulanmalıdır.<br />
<br />
Yeni teknolojiler üretmek için, örnek vermek gerekirse, uzun ömürlü ve kolay yenilenebilen pil üretimi gibi konularda başta üniversiteler olmak üzere ilgili kamu ve özel kurumların harekete geçirilmesi için düzenlemeler yapılmalıdır.<br />
<br />
Daha çok konu var ve yazmakla bitecek gibi görünmüyor...<br />
<br />
Ancak her şeyin temelinde acil olarak gündeme taşınması gereken konular, adalet, eğitim, ekonomi ve diplomasi...<br />
<br />
Çünkü bu ülkenin daha fazla kaybedecek zamanı kalmadı.Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3557157260950788671.post-8330953576263813972018-01-28T19:14:00.000+03:002018-01-28T19:14:00.804+03:0049Ehheehehe yok, delilikle ilgili değil. Sayılır aslında ama o 46...<br /><br />Tarih yok. Babamı askeri hastanede ziyarete gitmişiz. Yok hasta değil, orada çalışıyor. Doktor. Muhtemelen annem sefer tasıyla öğle yemeğini getirmiş. Babam sabah unuttuysa demek...<br /><br />1973 Gece lambasının düğmesini ben de tamir edebilirim dediğim anda kendimi karşı duvarda bulmam. Ayılınca tabi...<div>
<br />1974 Kırmızı abla'yı (yaşıtız aslında) görmeye bahane olsun diye, sela verildikten sonra komşu doktora baş sağlığına gidişim. "Ne ilgimiz var oğlum" diye sorulduğunda da, "e mutlaka hastalarınızdan biridir" demem...<div>
<br />1975 Evimizin bulunduğu binanın kazan dairesinde, ilk öpücük... Adı bende saklı :)<br /><br />1975 İlkokul, ilk trafik kazası, kabakulak...<br /><br />1975 Dedem öldü, babam ağladı.<br /><br />1976 Yazlığın elektriği henüz bağlanmamış ya da kesinti var, balkonun üstü de daha kamış ve sarmaşıkla kapanmamış, yıldızları izliyoruz ailecek. Babam gösteriyor, bu büyük ayı, bu küçük ayı... Birazdan yürüyüşe çıkıyoruz, köşeyi döner dönmez ağlamaya başlıyorum. Eve dönelim ayılar var... <br /><br /><div>
1976 Annem balkonda katatonik durumda. Sonra bir anda arabaya binip yazlığa gidiyor. Kışın. Babamla biz de taksiyle peşinden... Neler oluyor?..<br /><br />1976 Umudumuz Karaoğlan. Annem köy gezilerinde. Uyumak için arabanın arka camının hemen önünü seçmiştim. Koca arka koltuk dururken.<br /><br />1976 Çarpım tablosu, aslında kolay ama bana gösterildiği haliyle çok zor. Disleksinin adı konmamış demek daha...<br /><br />1977 "Misjo", ablam olur, ben de pisjo... Onun gibi resim yapabilecek miyim bilmiyorum.<br /><br />1978 Biriktirdiğim parayla bakkaldan aldığım sakızları 50 kuruş daha ucuza satıyorum. Sakız piyasasını ele geçirince fiyatları ben belirleyeceğim çünkü...<br /><br />1978 Maraş... İlk günlüğüme yazdıklarımı annem misafirlere gösteriyor... Kardeş kardeşi öldürüyor yazmışım çünkü...<br /><br />1978 2. MC hükümetiyle ilgili haberleri rahat dilemek için beni odama kilitliyorlar, e benim de dışarı çıkmam lazım, 2. kat balkonundan fena düşüyorum.<br /><br />1978 PTT'nin filateli klubüne üyeyim.<br /><br />1978 Abim (ağabey yazmayı biliyorum ama sevmiyorum) İstanbul'dan geldi! Nasıl özlediysem, kapıda üstüne atladım. Zar zor taşıdı ama taşıdı :)<br /><br />1979 Biz İstanbul'a gittik. İlk günün ilk yarısında o kadar yürümüşüm ki, akşam üstü uyuyup uyandığımda sabah olanları bir gün önce yaşamışım gibi hatırlıyorum.<br /><br />1979 Arabada abimi bekliyorum, radyoda İran devrimi haberleri.<br /><br />1979 Babam çok uğraşarak bağladığı uzatma kablosu olması gerektiğinden çok uzun olduğunda, yeniden kesip bağlamaya üşeniyor, kendine de kızıyor ölçmeden yaptığı için. "E kabloyu etrafına dola" diyorum, bir süre verdiğim bu fikri eve gelen herkese gösteriyor gururla...<br /><br />1979 Babam bir japonla geldi eve :) Adam otostopla dünyayı dolaşıyormuş, yoksa bisiklet miydi?.. Giderken bize 1964 Tokyo Olimpiyatları'nın hatıra parasından hediye etmişti. Nerede şimdi kim bilir.<br /><br />1979 Polonyalılardan alınan alınan radyonun FM frekansı dar olduğu için TRT3 dinleyemiyorum ama Yunan radyoları da güzel.<br /><br />1980 Yazlıkta yakın komşumuz Sihirbaz'ın kızlarıyla güzel vakit geçiriyoruz. Büyük olanı gitar çalıyor, ben de flüt.<div>
<br />1980 Yazlıkta yan komşunun oğlu ile karar veriyoruz. Marketten aldığımız kullan at tıraş bıçaklarıyla bir berber dükkanı açarsak, kazandıklarımızla seneye diskoyu işletecek parayı biriktirebiliriz. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
1980 Yazlıkta tuhaf şeyler de oluyor. Asker yönetime el koymuş. Babam da emekli asker, havalı bir şey olacak galiba...<br /><br />1981 Yaptığım bir resmi öğretmenime anlatıyorum, yarışmaya sokuyor, ilçe çapında 3. oluyorum.<br /><br />1982 Boş zamanlarımın tamamını plakçıda geçiriyorum. Arkadaşlarıma karışık yabancı kasetler hazırlıyorum. "Eye of the tiger" tam bir klasik olacak diye düşünüyorum.<br /><br />1982 Sırf ET filmini izlemek üzere tek başıma İstanbul'a gidiyorum. Aynı günün akşamı dönmek üzere...</div>
<div>
<br />1982 Yazlığın balkonunda babamın harçlık vermesini bekliyorum. Parayı yere atıyor. Verdiği parayı en azından eğilip yerden alarak hak etmem için :)<br /><br />1983 Yazlıkta o kadar çok misafirimiz var ki, bir grup uyumak için sabaha kadar taş oynuyor, yatakların boşalmasını beklemek için.<br /><br />1983 Evin dışında da walkmanden müzik dinlediğim için, beni kulaklıkla görenlerden babama "geçmiş olsun sizin oğlan işitme zorluğu çekiyor galiba" diye ziyarete gelenler var.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1984 Babamın kıyafetlerini ıvır zıvırla doldurup annemin takma saçını koyduğu köpük büstü de kafa olarak kullanıp yaptığım adam boyu kuklayı gece geç saatte gelip salonda oturur vaziyette bulunca annemin fenalık geçirmesi.</div>
<div>
<br />1984 Selanik Pasajı'ndan demonte aldığım FM radyo vericisi kitiyle yaptığım radyo istasyonu ile evden yayınladığım kasetleri okuldan dinleyebiliyorum :)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1984 Zülfü Livaneli konseri için İzmir kaçamağı, gecelediğim arkadaşımın arkadaşının evinde Borodin'in Poloveç Dansları ile tanışmam... Evde bu kadar yüksek sesle müzik dinlenebiliyormuş demek ki...</div>
<div>
<br />1985 Sihirbazın küçük kızıyla çok yakınız. Bütün günümüz birlikte geçiyor. O kitap okuyor, ben de dinliyorum. Kış zamanı da her gün aps ile gönderilen mektuplarla geçiyor...<br /><div class="yj6qo" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 16px; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
</div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1985 16'mdayım ama 17 dergisi alabilirim artık... Erkekçe'ye daha var...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1985 Aynı anda 6-7 kitap okuyorum. Birinden sıkılınca diğerine...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1985 İlk şiirim Cumhuriyet Kitap Klubü Dergisi'nde yayınlanıyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1986 Tübitak Liseler Arası Kimya Yarışması için Ankara'ya giden ekipte ben de varım. Projelerimiz 2. ve 3. oluyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1986 Tercih listene sadece Boğaziçi Üniversitesi bölümleri yazarsan açıkta kalırsın tabi :)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1987 Dershane için İzmir'deyim. Göztepe'de 2 arkadaşla ev kiralıyorum. Hafta sonları çamaşır yıkamak ve ev yemeği yemek üzere Edremit'e yolculuklar. Gergedan Dergisi, güzel kitaplar, güzel müzikler. Çevredeki inşaatlardan toplanan tahtalarla yakılan soba. Elde kahve fincanıyla gidilen sinema seansları. Fırından çıkar çıkmaz alınan simit ve tabi ki boyoz.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1987 İzmir'den toplaşan yaklaşık 20 kişilik bir arkadaş grubuyla İstanbul Caz Festivali seyehati. Gidiş pulman tarifesi Truva Vapuru'yla. Sabah erken saatte Midilli açıklarında sislerin arasında yanından geçtiğimiz katamaran hala gözümün önünde.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1988 Babama hasta gönderen başka bir doktor arkadaşından gelen nottaki yazı "Bilkent"...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1989 Ankara'da Tunalı Hilmi caddesinin bir üst paralelinde oturuyorum. Haliyle çişi gelen bizde...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1990 O bar senin bu bar benim...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1991 - 1995 Bu aradan tek hatırlamak istediğim büyük oğlum...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1996 Kullanacak kimse olmadığı için çalıştığım tv kanalında bir kenarda duran AVID MC sisteminin kullanım kılavuzunu okuyup ilk operatörü oluşum.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1997 Her! Şey! Vatan! İçin!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1999 Tek tesellim babam depremden önce aramızdan ayrıldı da o kabusu yaşamadı...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
2000 "İnternette tanıştılar, 8 ay sonra evlendiler" haberinde anlatılan bizdik :)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
2004 Haberini aldığımda kocaman bir dolunay vardı. İsminde ay da geçsin diye düşünmüştük ama egelilik ve deniz ağır bastı. Küçük oğlumun adını koyarken.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
2006 Artık hiç bir yere bağlı değilim. Serbest çalışıyorum. İyi mi ettim kötü mü ettim, bilemiyorum ama şikayetçi değilim :)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu liste uzar gider... Son dönemdeki boşlukları da zilyon tane film ve sair dijital medya işleri doldurdu. Unutmayı tercih ettiğim şeyler de olmadı değil.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
49 olmama 48 saat kala, birden bunlar geçti aklımdan. Ölcem mi lan yoksa :) Yok be! Hiç niyetim yok :) Daha yapacak çok şey var... Ama takdir Allah'ın şüphesiz.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sevgiler.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
</div>
</div>
</div>
Burak Bakışhttp://www.blogger.com/profile/11814210238876306024noreply@blogger.com