1 Eylül 2009 Salı

Aşk?

İnan ki bu kez bilerek ve isteyerek değil,
kendiliğinden özlüyorum.

Sanki kapı aralanacak da
mahmur gözlerin, yorgun gözlerime
ne zaman yatıyorsun diyecek...

Ya da
Saatin çalacak ne bileyim...
Gün ağardıktan tam üç saat sonra...

Ama yoksun...

Yani. Varsın da yoksun...

Derin nefes alsam, sana değiyor yüreğim.
Uzanan elim boşa düşse de...

Yemeğimi yiyorum merak etme.

Ama gel artık...

17 Temmuz 2009 Cuma

Dıııııt dıııııt dııııııt

Gündem uzun bir süredir, bir takım belgelerle ve nereden geldiği belli olmayan bilgilerle, adi suçlar ve anlansız, bir yere varmayan tartışmalarla meşgul ediliyor.

Meşgul etmek, Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğünde; 1 Vaktini almak, 2 Uğraştırmak, 3 Oyalamak olarak açıklanmış.

Demek oluyor ki arka planda gelişen, yapılandırılan başka unsurlar var. Vizörü biraz geri çekince "bi' dakkaaa!"sından Şincan'ına, Nabucco'sundan Sarp'ına, oradan sınırlarımızın hemen üzerinde ve hemen ötesinde gelişen, değişen olaylarla başbaşa kalıyoruz.

Neler oluyor?

Anlayan ya da bilen var mı?

Bir master plan dahilinde bilinçli uygulanan bir senaryo mu tüm bunlar, yoksa Mevla'm kayıra durumunda mıyız? Ve eğer bir senaryo varsa bile senarist kim?

Tarih, bize hep "Kadeş Barış Andlaşması", "Sivas Kongresi", "Sırp bir öğrencinin Avusturya Macaristan İmparatorunu öldürmesi" şeklinde dikte ettirildi, ezberletildi. Neden - sonuç ilişkisi, büyük resmi okumak ve deneyimlerden bir şeyler öğrenmek gibi konuların yakınından bile geçmedik.

90 yıla merdiven dayayan Cumhuriyet Tarihimizde olan bitenleri yorum yapmadan arka arkaya sıralasak bile; "bu olmuş", "mmm... bak sonra bu olmuş..." diyebileceğimiz belirgin kırılma noktalarını dahi bilmiyoruz, hatırlamıyoruz, unutturuluyoruz...

Çok yakında bir oyuncu değişikliği beklentisindeyim.

Hazırlanan zemin, tasfiye edilen liderleri ve dünya görüşlerinin ardından, küçük denemeleri ile görüş alanımıza girmeye başlayan, şimdilik küçük ama yemi suyu ihmal edilmeyen bir oluşum, tuttukları bal küpünden artık yalayacak parmakları kalmayan kadroların yerine ikame edilmek üzere yetiştirilmekte...

Ya da stepne olarak...

Çok merak ediyorum. Acaba bu kadar Bizans oyunu yapacaklarına, "Arkadaşlar, siz, enerji kaynağı sahipleri, sizi şöyle Afrika'ya alalım, bizim burda biraz işimiz var. Kaynakları tükettiğimizde gelirsiniz." gibi açık bir dille ifade etseler dertlerini de bu kadar uğraştırmasalar bizi... Daha kestirme olmaz mı?

Ana karalar bile daha kısa zamanda yerine oturuyor yahu :)



5 Ocak 2009 Pazartesi

Para - Kan

Savaşmak, haklı gerekçelerimiz uğrunda yaptığımız en yıkıcı politika eylemlerinden biri...

Tarih bize öğretiyor ki savaşların kazanan tarafı da olmuyor...

İlkel zamanlardan bu yana toplumların düzeylerine göre ilk ya da son tercih olarak ortaya koydukları bir eylem... Bugün beklenen, devletlerin, hükümetlerin uygulamak istedikleri politikayı olabilecek en uygar şekliyle ortaya koymalarıdır.

Eğer isterseniz, bilginin ve iletişimin haritalardaki kırmızı çizgilerin engeline takılmadan serbestçe dolaştığı bir dünyada, elbet derdinizi anlatmanın daha yapıcı bir yolunu bulursunuz...

Bir olgu: 
Bazı ekonomik çevreler, sorumlulukları dahilindeki ekonomik büyüklükleri, yeni geliştirdikleri bazı enstrümanlarla, olduklarından, gerçek değerlerinden çok daha ileriye taşımışlardır.

Bu durum değişen kültür yapısı ve anlayışı içinde bir başarı olarak değer bulmuş, temeli olmayan bir bina inşa edildiği, eylem sırasında fark edilmemiştir.

Ekonomilerin, para ortak paydasında buluştuğu bir noktada, karşılığı olmayan bu değerlerin büyüklükleri, gelişmeye ve refah seviyesini artırmaya değil; diğer ekonomik faaliyetlerin doku uyuşmazlığı ve yönetim eksikliği gibi negatif faktörlerle genel yapının çöküşüne neden olmuştur.

Üretimlerin durduğu, alışverişlerin yapılamadığı bir ortam, doğal olarak daralmaya ve çalışan kesim için işsizliğe yol açmıştır.

...
Bir diğer olgu:
Geçmiş zamandan örneklerine sıkça rastladığımız gibi, ekonomilerin iyi yönetilmediği ortamlar, düzensizliğe ve kargaşaya neden olarak, yönetim biçimlerinin daha militarist anlayışların yönüne kaymasına ve aynı zamanda iş kaynaklarının da aynı yönde yoğunlaşmasına hız vermekte...

Yani en basit anlatımıyla; cebimizdeki parayı har vurup harman savurduktan sonra, "aman başka insanların da kaynakları tükendi, gelip bizim elimizdekileri almasınlar" ya da "şurdaki kaynaklar bizi epeyce idare eder, üreteceğimize gidip onlardan alalım" diyerek silaha sarılmakta insanlar...

Hatta dünyanın bazı yerlerinde bu durum hayatın bir parçası yapılmış çok uzun zamandan bu yana... 

...
Bu iki olguyu birleştirmek korkunç bir senaryo olurdu. Ancak görünen o ki birileri bunu yapmaya başladı bile...

Savaşmak, eğer haklı gerekçeniz varsa uygulanabilecek en son tercih olmalıdır. 

Enerjisi, suyu, aşı, işi dün herkese yeterken bugün ne değişmiş olabilir...

Kaynaklarını doğru dürüst yönetemeyen ve paylaşmayı bir türlü öğrenememiş bir dünyanın zavallı çocukları ölüyor Gazze'de orada burada...

Yazık!