17 Eylül 2008 Çarşamba

İki Lafın Belini Kırmak

Konuşmak, iletişim halinde olmak, bugünlerde cep telefonu ve e postalar sayesinde eski sıcaklığını yitirmiş gibi görünüyor.

Bırakın bir araya gelip ince belli bardaktan çay içmeyi, dostlarımızı işimiz düşmmedikçe aramaz sormaz olduk. 

"Nasılsın?" sorusu, eğer nazik biriyseniz, esas sormak istediğiniz soruya giriş basamağı olarak kalmış durumda. Artık soran da cevap veren de konuşmanın o kısmını otomatiğe bağlayarak geçiştiriyor.

Kendimize bile sormuyoruz ki... Ben nasılım?.. Neler hissediyorum?.. Son zamanlarda olan bitenler beni nasıl etkiledi?...

Bu sorulara cevap vermek bazan insanın dürüstçe durum değerlendirmesi yapmasına imkan verir. Kendimizde aksayan, yanlış giden bir şeylerin farkına varmamıza yardımcı olur.

Bu dünya üzerinde yalnız yaşamadığımıza ve sosyal bir varlık olduğumuza göre, öncelikle yakın dost ve arkadaş çevremizden başlayarak hal hatır sormak, dert dinlemek, kendince yol göstermeye çalışmak ve iyi dileklerde bulunmak görev bilinciyle de değil ama hayatın akışı içinde yapmamız gereken davranışlardan...

Hoş sohbetler için boş zamanlar ayırmak lazım. İki lafın belini kırmak için...

14 Eylül 2008 Pazar

Kardelen

Çiçeğim.

Hoyrat rüzgarlar getirdi kokunu bana,
Karlara direndiğin uzak dağlardan.

Bükme boynunu artık ben varım.

Bebeğim.

Sarsam seni pamuklara,
Korkarım tenin çizilirse diye.

Ki bin ölüm gibi gelir bana.

Aşkım.

Ruhunu sevdim ben senin.
Ama kuşandığın suret de
Çok güzel be!..


8 Eylül 2008 Pazartesi

9 Eylül

Her ne kadar yakın tarihimiz böyle özel günlerle dolup taşsa da, hafızalarımızda böyle zamanlar, Cumhuriyet meydanlarını dolduran ilkokul öğrencileri ve anıtlara bırakılan çelenklerle özdeş bir manzara olarak saklanır. Kalbi durma noktasına gelecek heyecanıyla okunan, bir gece önce ezberlenmiş şiirler, mülki erkanın kağıttan okuduğu günün anlam ve önemini bildirir klişeler... 

Bazılarımız için "trafik vardı" bahanesiyle işe geç gitmeye bir mazeret, bazılarımız için cuma ya da pazartesiye denk geldiyse ve resmi tatilse yakın yerlere, yazlıklara kaçmak için bulunmaz nimet... 

Hafızamız ne kadar zayıf ve bu hatırlatmayı yapmak zorunda kalmak ne acı!.. 

Bayanlar baylar! Bugün, yokluklarla ama azimle girişilen bir mücadele ile üzerinde yaşadığımız bu toprakların, dürüstçe düşmanlığını gösteren yabancılardan kurtarıldığı gündür... Dürüstçe diyorum, çünkü bu sürecin sonunda anlaşılmıştır ki eski çağlardan beri uygulanan ele geçirme teknikleri artık geçerli olmayacaktır. Hele ki Türk insanı için... 

Bu yüzden özellikle kültür ihracatıyla ve yozlaştırılma süreçleriyle etkisiz hale getirilen toplumlar, dünyada egemen güçler tarafından daha kolaylıkla, hatta gerçekten ele geçirip, sorunlarıyla da uğraşmak zorunda kalmadan yönetilmektedir. 

Tam burada bir hatırlatma daha yapmakta fayda var; "Egemenlik, kayıtsız şartsız Ulusundur." 

Görünür, görünmez pek çok düşmandan kurtuluş hareketinin mimarı Atatürk, eserinin en önemli kilit taşını işte tam da olması gereken yere, egemenlik konusuna koymuştur. 

Uygar insanlar gibi yaşamanın en temel gereği, özgürlüğünü kendi elinde tutmak... Tabi tek başına yeterli değil. Bilgi akışı ile pekiştirilmesi gereken ve sürekli gelişim sürecinde olması beklenen bir hayat anlayışıyla, başkalarının özgürlükleriyle çakışmadan, demokratik bir düzen içinde olması gereken bir yaşama sahip olmaktır uygar olmak.... 

Hakkını teslim ederek anımsamamız gereken günlerden birindeyiz. Tarih dersi vermek ya da ahkam kesmek değil derdim. Ama gerçek olguların ardında yatan kavramların neler olduğunu da ancak tarihi bilmekle öğrenebiliriz. Bunun için de okumayı resimlerine bakmaya tercih edeceğimiz bir alışkanlık haline getirmemiz gerek. Çünkü ülkemiz ve kendimiz için yapabileceğimiz / yapmamız gereken binlerce şey var...

Selamlar.

9 Eylül 2008 Tarihli Körfez Haberci Gazetesinden


1 Eylül 2008 Pazartesi

Islah

Merhaba.

Hayatımızdaki beklentilerimizi şöyle bir düşünürsek, sürekli doyurulmayı bekleyen aç bir bebek gibi olduğumuzu görürüz.

Çeşitli ekollerde psikolojik çözümlemelerinin de yapıldığı bu davranış biçimi, insan doğasının temel taşalarından biri... Böyle bir dürtümüz olmasaydı belki hala mağaralarda yaşıyor olabilirdik. Hayat standartlarının artmasında ve daha medeni bir yaşam sürmemizde itici bir güçtür, insan oğlunun bitmeyen istekleri...

Sınırlanmadığı ya da ıslah edilmediği takdirde bu dürtü, bireyin davranışlarının hem kendisi hem içinde bulunduğu toplum için olumsuzluklara yol açmasına da neden olabilir... 

Genel huy ve davranışları "ben" çerçevesinde denetleyen ama toplumsal yaptırımları da olan ahlak, böyle durumlarda düzenleyici ve yapılandırıcı bir rol oynar hayatımızda.

Ahlak konusuyla sistematik bir şekilde ilgilenen "din" ise daha belirli kurallar çerçevesinde tüm bireylere eşit uzaklıkta kalarak yol gösterir.

İslamın yılda en az bir kez, bir ay süreyle yapılmasını şart koştuğu en kapsamlı ıslahat hareketi olan oruç, çoğunlukla yanlış olarak algılandığı haliyle sadece "aç kalmak" değildir.

Daha önce de sıklıkla belirttiğim gibi, "İslam, eylemle değil, niyetle ilgilenir". Belirli bir süre için insani isteklerimizden ve bazı istenmeyen davranışlarımızdan taammüden uzak durmamız emredilir.

Burada emir kipi kullanılması, sadece algıyla ilgili problemleri olan kişilerin de uymasını sağlamak amaçlıdır. Yoksa İslam'ın temel ilkelerinden biri de zorlaştırmak yerine kolaylaştırmaktır.

Niyetle ilgili olarak çok kapsamlı da konuşulabilir ancak özetle karşılaştırmalı olarak değerlendirmek gerekirse; nasıl içmeyi arzuladığınız bir bardak sudan uzak durmakla nefsinizi ıslah etmeye çalışıyorsanız, aynı şekilde örneğin ticari alışverişlerinizde de yalan ve hileye yer vermemeniz beklenir.

Sabahtan akşama kadar aç kalmak, bize oruç tutmadan da bu şekilde yaşamak zorunda kalanların durmunu en iyi şekilde anlatır. 

Böylece sosyal hayatımızda başkalarıyla ilgilenmek ve yardımlaşmak için referans alabileceğimiz bir bilgiye de sahip oluruz.

Biraz geç kalmış olmakla birlikte bir konunun daha altını çizmek istiyorum. Sonraki Ramazanlar için akılda kalırsa faydalı olabilir... Ani değişiklikler metabolizmamızda hasara yol açabilir. Ramazan başlamadan birkaç gün öncesinde yeme alışkanlıklarımızı oruca hazır hale getirerek yumuşak bir geçişle oruca başlamak daha faydalı ve kolay olabilir.

İçine bir tane kesme şeker atacağınız bir bardak su, gün boyu yavaşlayan sistemin ihtiyacı olan sıvıyı ve enerjiyi kısa zamanda vücuda geri vereceği için de iftar zamanında iyi bir başlangıç olabilir.

Bu yıl için sırası gelmiş olan bu sınavda hepimize kolaylıklar diliyorum.

Selamlar.