30 Ekim 2008 Perşembe

ZAMAN PARADOKSU

// İlk kez  bir alıntı yapıyorum... Ama buna değer...
George Carlin Amerika'da 70 ve 80 li yılların bir komedyeni idi. Biraz ağzı bozuk olarak bilinirdi. 11 Eylül den (9-11) ve karısının ölümünden sonra şöyle yazmıştı.

Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz :

Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var. 

Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.

Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.

Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz. Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz. 

Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik. Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. 

Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış Uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. 

Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.

Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik.

Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.

Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz.

Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.

Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin  zamanıdır. 

Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.

Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız. 

Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür.

27 Ekim 2008 Pazartesi

Kırmızı Yazı

İnsan ilk karşılaştığında şöyle bir duraksıyor. “Ne yapmış olabilirim ki?”…

Bir mahkeme, üstelik de bulunduğum şehirden epey uzaktaki bir mahkeme siteme yasak koymuş. Allah Allah?…

Ölüm anında insanın gözünün önünden geçtiği söylenen hayat hikayesi misali, yazdıklarımı yorumladıklarımı düşünüyorum… Yok!

Acaba farkında olmadan yere falan mı tükürmüşüm?… Yooo…

İlk şoku atlattıktan sonra, kendi kendime dedim; “ya bu site benim boş zamanlarımı değerlendirdiğim bir yer olmayaydı da, işimi gücümü takip ettiğim bir site olaydı…” O zaman müşterilerimin bana karşı hafızalarına kazınacak ibareye de bakar mısınız? ” Filan mahkeme falan tarihhinde, vır vır vır, engellenmiştir.”Yahu mahkeme, engel, karar… Biz ne biçim bir adamla çalışıyoruz böyle?…”

Neden sonra işin aslı (hala daha net değil ya) ortaya çıktı. Bir tv yayın kuruluşunun yayınını izinsiz bir şekilde yayınlayan birileri yüzünden kapatılmış benim sitem de…

E beeeen?

Yani bana ne? Aferim. Yayın kuruluşu hakkını aramış, bulmuş, uygulatmış… Da niye benim sitem?…

Ben başka arkadaşlarım gibi, “susturamazsınıııız!!!”, “sansüre hayıııır!!!” diye de bağırmıyorum. Mevzu benimle ilgili de değil, gocunayım, muhattapları için de sansür söz konusu değil, düpedüz suç işlemişler…

Neye üzülüyorum?

Ama gerçekten üzülüyorum… Şu andan itibaren 48 saat içinde Cumhuriyet’imizin 85. yılını kutluyor olacağız. Tam da 3 çeyrek asır önce canım Mustafa Kemal’imin gördüğü onca savaştan sonra bile belki de hayatının en yüksek adrenalin seviyesinde verdiği söylevdeki sözleri, yazık yazık yazık ki buhar olup uçuyor.

Bugün Martin Luther’in “hayal”i gerçekleşiyorgibidetamdeğilaslındalaştırabildiklerimizdenmisiniz şeklinde şekilde de olsa yaşanabiliyorsa, umuyorum oğlumun torunu en azından, benim yüce insanımın hayallerinin gerçekten gerçek olduğu günleri görür…

Aman ya… Coşku mu bıraktınız adamda…

11 Ekim 2008 Cumartesi

Bi' dakka :)

Keşke





Bir mucize bekler gibiyim
Zamanın kısalttığı hayatımda.

Bir gök gürlese mesela,
Ve ben o eski fotografın içine dönsem.

Ya da bulutların ardından
Uzansa bir el.

Akıverse kelimeler
Boğazımda duracağına

Derin bir nefesin ardından.

Yan rollere de razıyım
Akan film şeritlerinde
Yeter ki izi kalsın.

Belki anlayan biri çıkar...