27 Ekim 2008 Pazartesi

Kırmızı Yazı

İnsan ilk karşılaştığında şöyle bir duraksıyor. “Ne yapmış olabilirim ki?”…

Bir mahkeme, üstelik de bulunduğum şehirden epey uzaktaki bir mahkeme siteme yasak koymuş. Allah Allah?…

Ölüm anında insanın gözünün önünden geçtiği söylenen hayat hikayesi misali, yazdıklarımı yorumladıklarımı düşünüyorum… Yok!

Acaba farkında olmadan yere falan mı tükürmüşüm?… Yooo…

İlk şoku atlattıktan sonra, kendi kendime dedim; “ya bu site benim boş zamanlarımı değerlendirdiğim bir yer olmayaydı da, işimi gücümü takip ettiğim bir site olaydı…” O zaman müşterilerimin bana karşı hafızalarına kazınacak ibareye de bakar mısınız? ” Filan mahkeme falan tarihhinde, vır vır vır, engellenmiştir.”Yahu mahkeme, engel, karar… Biz ne biçim bir adamla çalışıyoruz böyle?…”

Neden sonra işin aslı (hala daha net değil ya) ortaya çıktı. Bir tv yayın kuruluşunun yayınını izinsiz bir şekilde yayınlayan birileri yüzünden kapatılmış benim sitem de…

E beeeen?

Yani bana ne? Aferim. Yayın kuruluşu hakkını aramış, bulmuş, uygulatmış… Da niye benim sitem?…

Ben başka arkadaşlarım gibi, “susturamazsınıııız!!!”, “sansüre hayıııır!!!” diye de bağırmıyorum. Mevzu benimle ilgili de değil, gocunayım, muhattapları için de sansür söz konusu değil, düpedüz suç işlemişler…

Neye üzülüyorum?

Ama gerçekten üzülüyorum… Şu andan itibaren 48 saat içinde Cumhuriyet’imizin 85. yılını kutluyor olacağız. Tam da 3 çeyrek asır önce canım Mustafa Kemal’imin gördüğü onca savaştan sonra bile belki de hayatının en yüksek adrenalin seviyesinde verdiği söylevdeki sözleri, yazık yazık yazık ki buhar olup uçuyor.

Bugün Martin Luther’in “hayal”i gerçekleşiyorgibidetamdeğilaslındalaştırabildiklerimizdenmisiniz şeklinde şekilde de olsa yaşanabiliyorsa, umuyorum oğlumun torunu en azından, benim yüce insanımın hayallerinin gerçekten gerçek olduğu günleri görür…

Aman ya… Coşku mu bıraktınız adamda…