20 Temmuz 2008 Pazar

Arka Taş

Eski Türklerde Askerler savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kaya veya taşa vererek ok atarlarmış.

Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş.

Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isimdir. 

Aşk ve arkadaşlık bir gün yolda karşılaşırlar. Aşk, kendinden emin bir şekilde sorar;

-Ben senden daha samimi ve daha cana yakınım sen niye varsın ki bu dünyada?

Arkadaşlık cevap verir: 

- Sen gittikten sonra bıraktığın gözyaşlarını silmek için...


Arkadaşın değeri yadsınamaz tabi ki...

Ancak "bence" "aşk" başka bir şey. Tutku ile aşk hep karıştırılıyor gibi geliyor bana. Bizi ayakta tutan, yaşamak için beslendiğimiz aşkın kaynağı da öznesi de sanılandan çok başka yerlerde...

Ve o aşk insanı ne terkeder ne de yarı yolda bırakır.

Tutku içinse önce ben gerekir. İki ben bir araya geldiğinde de çatışmalara gebe bir ilişki başlar. Ama nedendir bilinmez, kişi acı çekeceğini kimi zaman bile bile bu tutkuya esir olur...

Arkadaşlığın temelinde de dostluk vardır. Yine "tanış" ile karıştırılan bir kavramdır. Bu karışıklık yüzünden de çoğu zaman ilişkilerde yanlış anlamalar ya da yanlış beklentiler ortaya çıkar.

"Arkadaşım değil misin yapacaksın tabi..." E belki değil... Mesainizi paylaştığınız ya da sadece sıkça gördüğünüz, tanıdığınız biri sizin "arkadaşınız" olmak zorunda değil ki...

Bunlardan hareketle;

Aşkı başka duygularla karıştırmayalım. Gerçi kendine ekonomilerin temelinde yer alan çok geniş bir sektör oluşturmuş durumda ama söz konusu duygu için "tutku" daha doğru bir kavram.

Dostunuz, arkadaşınız da "her ne pahasına olursa olsun" değil, ilişkideki temel saygı ve bağlılık devam ettiği sürece varlığını devam ettirecektir. Elde tutmak sabır ve gayret gerektirir...

Sevgiler.