Yine güneşin cömertçe ısıttığı bir günde kendime gölge bir yer buldum Caddebostan sahilinde bir çay bahçesinde...
Hemen yanımda orta yaşını geride bırakmış bir beyefendi, telefonla bir iki konuda yardım almaya çalışıyordu. Böyle yetiştirilmese de insan ister istemez kulak misafiri oluyor haliyle.
Televizyonuna kablosuz kulaklık bulabilmek için en az üç yeri aradı, derdini anlattı, bekledi, bir daha anlattı ve sonunda takip edebidiğim kadarıyla da yanlış yönlendirildi. Tabi ki bunun farkında değildi. O, muhtemelen bu iş için ayırdığı paranın çok üzerinde olmakla birlikte aldığı cevaplardan memnun görünüyordu.
Başka bir konuda da müşteri temsilcileriyle cebelleşmesini sabırla bekledikten sonra, özür dileyerek aradığı ürünü en uygun koşullarda nereden bulabileceği ile ilgili fikrimi söyledim, pek sevindi... Bir beyefendi olduğundan telefonda bağırarak konuştuğu için özür dilemeyi de ihmal etmeden tabi..
Ben insanların böyle ortamlarda tanımadıkları halde birbiriyle sohbet etme cesaretini göstermediklerini düşünürdüm. Çevrelerine ördükleri yüksek duvarların ardında güvenli ve mutlu mesut yaşadıklarını düşünürdüm. Ama işte nezaketle yaklaşınca insanlar hala daha çevrelerine ilgili ve olmadık bir şekilde yardımlaşmaya açıklar... Bu durum etrafıma biraz daha umutla bakmama yardımcı oldu diyebilirim...
Şu an bulunduğum bu ortamda yaş ortalamasının bir hayli yüksek olması da böyle bir deneyim yaşamamda etkili bir faktör. Bunu yadsımak olmaz ama kafamı kaldırıp etrafa baktığım zaman, masadan masaya sohbet eden, güler yüzlü genç insanlar da var.
İnsan ister istemez, bu hoşluklarla mekandaki insanların sosyo-ekonomik durumları arasında bir bağ kuruyor ama yine de güzelliklerin toplumun her kesimine yayılması için bir başlangıçtır.
Hasılı, güzel şeyler de oluyor...