21 Mart 2016 Pazartesi

Kork-ma-ya-cak-sın!

İki seçeneğim var.

Ağız dolusu küfretmek, ya da rasyonel düşünüp durumu analiz etmek ve bir sonuca varmak.

Çok sevdiğim bir arkadaşımın serzenişi üzerine kısa bir sohbet sonrası, biraz daha iyi hissetmesine yardımcı olduğumu düşünüp, kendimi tebrik etmekteyken, küçük oğlum beş karış suratla girdi çalışma odama. Uyuyamamış. Yarın okula gitmekten endişeli. Bırak okula gitmeyi, camlar kapalı değil mi diye sordu…

Başka çocukların yaşadıkları yanında bu ne ki… Değil işte… Bu travma durumu bile fazla. Bütün çocuklar için. Yaşı kaç olursa olsun… Başka dertleri olmalı onların; oynadıkları oyunda geçemedikleri seviyeler, cumaya da çok olması, yaza daha da çok olması vs…

Zihnimde dolaşan küfürlerden arta kalanlara şöyle bir bakalım.

Muhabirlerin kırmızı burunlarıyla soğuktan titreyerek ve canhıraş bağırarak köprü ayağına yakın bir yerden yaptıkları kar geliyor anonsları olmadan ülkede kışın yaşanmadığını düşünen bu kadar insanı bir araya toplamak büyük maharet ister aslında. Ama gel gör ki kendiliğinden bir araya gelmiş işte. Sadece tanımadığı insanların öleceğini sananlar…

İnsanların, tartışma programlarının vazgeçilmez tekerlemelerinden Suruç, Diyarbakır, Mersin, Sutanahmet, Ankara’nın yanına bir de İstanbul Taksim eklenene kadar görmemeyi tercih ettikleri bir dram var bu ülkede.

Chopin’in opus 35, 2 numaralı si bemol majör piyano sonatının son bölümü eşliğinde göklere yükselen salavatlar ve feryatlar, yıl-lar-dır, yıllardır var bu ülkede.

Bültenlerde 35 saniye içinde şansı varsa ismi okunan, 5-6’dan fazlaysa rakamla geçiştirilen yiten canlar var bu ülkede.

Hem de öğreniyoruz ki 1’e 10 veren canlar…

Öylesine kanıksanmış bir durum var ki, olursa da öyle olsun. Trafik ayrı öldürür, iş kazaları ayrı, aile içi veya dışı şiddet ayrı, terör ayrı… Ne doğru düzgün önlem alınır yenileri yaşanmasın diye, ne de önlem alınması için bir baskı oluşturur toplumdaki her bir birey.

Bakınız; yine çok sevdiğim bir arkadaşımdan alıntı yaparak şunun altını çizmek istiyorum. Sistemler, kendi başlarına hayatlarını idame ettirebilen, dünya dışı varlıklar değildir. Onları oluşturanlar bizleriz.

Bir başka deyişle, şu kadar çokluğa ulaşmış, örneğin terör kurbanı insanlar var ya; işte o toplamın seksen milyonda birinde, senin benim de katkımız var. Önce bu sarsıcı gerçekle bir yüzleşelim bakalım…

Beklemediğin kırmızı ışık, kelebek etkisiyle bir trafik kazasına dönüşüyorsa…

Yirmi katlı binayı 180 günde teslim etmesi için anlaştığın yüklenicinin inşaatında işçiler sapır sapır can veriyorsa…

Etkileyici bir fotoğrafı ve öyküsü var diye, sadece bir tanesi için sesini yükselttiğin (o kadar) kadın ölümleri yaşanmaya devam ediyorsa…

Kendi toplumunun bir parçasının, hiç ilgilenmediğin sorunları artık canına tek etmişken, sözde(!) onun adına mücadele vermekte olan bir güruhun yaptıkları ve zaten bir çözüme ulaşmayı aklının ucundan geçirmediği halde, mış gibi yapan bir yönetimin yanlış politikaları yüzünden kendini böyle bir ortamda buluyorsan…

İki gün evinden çıkamamaktan daha ciddi sıkıntılarının olması lazım…

Hamaset söz konusu olduğu zaman, mangalda kül bırakmayız değil mi? Ne 18 Martı kalır, ne 30 Ağustosu… Şöyle cesur, böyle yiğit bir milletin evlatlarıyızdır. Her bir karışı şu kadar şehit kanıyla sulanmıştır…

Hani?..

İlk emri oku olan bir dinin (çoğunlukla) mensuplarıyız sözde. Ama okumuyoruz.

Korkma diye başlayan bir milli marşımız var, ama itiraf edin, korkuyoruz…

Değerli dostum, kork-ma-ya-cak-sın!

Sevgiler.