10 Mart 2001 Cumartesi

Eski Evim

Önce betonun saldırısından mı yoksa sabah kalktığımda içimdeki tuhaf histen mi bahsedeyim bilemiyorum.

Yol ayrımına geldiğimizde, hiç eve gitmek istemediğimi onu görmek istemediğimi anladım. Bana ait olan hiçbir şey kalmamıştı hissedebiliyordum, hatta elle tutulur bir gerçekti bu...
Bir an önce, o zamanlar kendi başıma yalnız; ufuklarla, günbatımları, kitaplarım ve radyomdaki yunan müziği ile baş başa kaldığım kayalıklara gitmek istiyordum. Onlar o zaman da kayaydı, şimdi de... İnsanlar onları henüz keşfetmemiş ve on yıl öncesinden bu güne değişmeden kalabilmiş.

Aslında oraya gitmek isteği uzun zamandır vardı içimde. Hayatımın özlediğim bir döneminin tamamının yaşandığı o yere...

Belki yarım saatliğine bile değil ama bir an için; küçük bir göz teması kadar bir süre, bana ait olan bir anı tekrar yaşamaya yetecek kadar, derin bir nefes alınca ciğerlerinde oksijeni hissettiğinde, 'işte yaşıyorum'u anlatan; göz bebeklerini parlatan o enerjinin görünüp kaybolduğu kadarki an...
Eski evim şimdi başkalarının. Ona ait hiçbir resim kalmamış; arka bahçe artık yok, ahlat ağacı yok, denizden döndüğümde ayaklarımı yıkadığım çeşme yok, gece geç ya da sabah erken geldiğimde evde uyuyanları rahatsız etmeden odama sıvışıverdiğim balkon penceresi yok, hayatımda belki de ilk ve son kez top oynadığım ön bahçe yok hepsi gitmiş... Babamın her akşam suladığı ağaç minesi ile birlikte...

Hep aradım çok bekledim seni bi tanem. Makineyi yere koyup yanına koştum ya fotoğrafa yetişmek için; ben öldüğümde, krematoryum olursa bu ülkede, yak beni ve savur küllerimi o kayanın üzerinden denize... Sonra istersen sen de gelirsin yanıma vakti geldiğinde...

Ama yok!..

Aynısını yapmak mümkün değil biliyorum, eski evimin olduğu yerde yeni evimizin olmasını o kadar çok istiyorum ki artık.

Orada bize ait anılar olsun istiyorum.

Sigarayı da bırakacağım, her şeye ağlamayı da...

Söz.