11 Kasım 2015 Çarşamba

Cİ x 10

İlk iz bırakan görüntü; bir sokağın köşesinde toplanmış insanların, bir şeyleri protesto etmeleri ve ortamda bunu engelleyen kimsenin olmayışıydı.

İkincisi, yer yer bankların hatta karşılıklı sohbet etmeye uygun, çapraz yerleştirilmiş koltukların serpiştirildiği geniş yaya kaldırımları... Hem de hiç çürüğü çarığı olmayan kaldırımlar, insanların yürürken yere değil, ileriye(!) bakmalarına bir sebep.

Bisiklet yolları, ağaçlar, otomobil ve motosiklet için ayrılmış park alanları, çöp kovaları ve dümdüz yollar...

Yerlerde çöp yok, dolayısıyla bir şeyi atacağınız zaman atacak uygun bir çöp kovası arıyorsunuz. Trafik ışıkları bezdiren uzunlukta değil, herkes riayet ediyor.

Yani, İstanbul'un en iyi bildiğiniz caddesinin en temiz ve düzenli 100 metresini düşünün. Düşündünüz mü? Şimdi bütün bir şehrin böyle olduğunu gözünüzün önüne getirin...

İşte Barselona böyle bir yer...

Standart bir Avrupa şehrinden beklenen özellikler olsa da burası için farklı olan sanırım bu durumun 100 yılı aşkın bir süredir böyle olması... Binaların köşelerindeki sokak tabelaları o kadar eski ki, baktığınızda anlıyorsunuz...

Bir şehrin bu kadar uzun bir süredir bu düzene sahip olması ister istemez insanların hayatlarına, alışkanlıklarının DNA'sına işlemiş... Yani kökenlerinden gelen bir durum söz konusu... Bir solukta sayılabilecek onlarca dünyaca ünlü sanatçıyı da belki de bu sayede yetiştirmiş ya da barındırmış bir yer...

Üstelik sadece her birine ait müzeler de değil şehrin insanlarının sanata olan ilgisini ispatlayan...
2013'te dünyanın pek çok önemli şehrinde galerileri olan Marlborough Galery sanatçıları arasına katılan Ahmet Güneştekin'in Kökenin Yetisi (El poder de los orígenes) adlı sergisine gösterilen izdiham derecesindeki ilgi, şehrin insanlarının teveccühü dışında, tabi ki Güneştekin'in de haklı bir başarısı...

Kendine ait benzersiz tekniğini yıllar içinde geliştiren sanatçının eserlerini izlerken, boyut kavramından uzaklaşıp farklı bir dünyanın içinde buluyorsunuz kendinizi...

Sınırları olmayan, aynı güneş tarafından ısıtılan insanların yaşadığı bir dünya... Orada Aşil askerleriyle, Zümrüt-ü Anka kanatlarıyla koruyor sizi...

Üzerine bastığımız Anadolu toprağının kadim öyküleri, yüzümüzü karartan günlük tantanaların yarına kalmayacağını dan, dan vuruyor yüzünüze...

Ve aniden kendinizle karşılaşıyorsunuz kaçınılmaz olarak... Ustaca yerleştirilmiş dışbükey yansıtıcı yüzeylerde kendinizi daha farklı perspektiflerden deneyimleyerek, hayata bakış açınızı da sorgulama fırsatı buluyorsunuz...

Cüretkâr renkler, hayatınızdaki gri alanları gözden geçirmeniz gerektiğini; devasa boyutlarıyla tuvaller, aslında ne kadar küçük bir mahlûkat olduğunuzu hatırlatıyor size...

Gelelim işin en heyecanlı tarafına.

Bu deneyimi yaşamak için ta Barselona'ya kadar gitmeye de gerek yok (hoş gitmek lazım o ayrı).
Yarından itibaren (12-15 Kasım arasında), Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda başlayacak olan ve 10. yılını kutlayan Contemporary İstanbul Sergisi kapsamında Ahmet Güneştekin eserleri izlenebilir.

Fotoğraflardan asla yeterince yansımayacak etkileri kaçırmayın derim.

Sevgiler




‪#‎contemporaryistanbul‬ ‪#‎contemporaryart‬ ‪#‎sculpture‬ ‪#‎malboroughgallery‬ ‪#‎AhmetGüneştekin‬